Bir Gün Bir Adam
Saat sabahın 7'siydi. Uyanmıştı ama alarmın çalmasını bekliyordu yataktan kalkmak için. Her sabah öyle kalkardı yatağından. Alarm çalmadan önce uyanırdı. Yatağın içinde ayılmak için bir o yana bir bu yana döner dururdu. Alarm saat 07:00'ye kuruluydu. Kalktı, banyoya doğru yöneldi. Dün gece biraz içmişti ve başı biraz ağrıyordu. Banyoya girmeden mutfağa gitti. Kahve suyunu ısıtmaya bıraktı. Banyoya gitti. Elini yüzünü yıkadı. Aynada biraz yüzünü inceledi. Sakalının uzayıp uzamadığını iyice kontrol etti. Kesmeyeceğine karar verdikten sonra tekrar mutfağa gitti.
Yolda karşıdan karşıya geçerken, ileriden hızlıca gelen arabayı fark etmedi. Şoför de aşırı derecede alkollü olduğundan kendisini durdurmaya çalışan polislerden hızlıca kaçmaya çalışıyordu. Karşısında gördüğünde adam çoktan cama çarpmıştı. İş işten geçmişti. Bir sigara uğruna adam canından olmuştu. Kanlar içinde yerde yatıyordu. Kafası cama çarpmıştı, o sırada kafatası kırılmıştı. Kollarını, bacaklarını ve göğüs kafesini, arkadan arabayı kovalayan polis arabasına çarptığında parçalamıştı. Hastaneye götürülmesine gerek bile yoktu. Çünkü oracıkta adam ölüvermişti.
Hastanenin morguna götürülürken canını verdiği yerde litrelerce kan ve kırılmış gözlüğü kalmıştı.
Kahvaltı etmeden asla giyinmezdi. Çünkü biraz sakardı ve üzerine dökmekten korkardı. Eğer giyindikten sonra kahvaltı yaparsa ve üzerine bir şeyler dökülürse çok sinirlenirdi. İşe geç kalırdı. Çamaşırları direk makineye atardı, akşam eve geldiğinde fazladan iş çıkarmış olurdu kendisine. Bunu bildiği için Kahvaltıdan sonra giyinirdi, rahat rahat.
Kahvesini içti, kahvaltısını etti. Giyindi ve çıktı evden. Her zaman olduğu gibi dolmuşa binip çarşıya gidecek, oradan da yürüyerek işe gidecekti. Çarşıda yürüdüğü mesafe biraz uzundu. Üç durak önce inerdi dolmuştan. Yürümeyi çok severdi güneşli günlerde. Gerçi kış günlerinde bile yürüdüğü olurdu o çamurlu caddelerde.
Evden işe, işten eve gelip giden rutin ve monoton insanlardan değildi. Haftada üç gün spor salonuna gidip spor yapardı. Çevresinde çok arkadaşı vardı. Çarşıda yürürken çok insana "Merhaba" derdi. Ama pek dostu yoktu çevresinde. Az olsun öz olsun mantığıyla "dostluk" kavramına yaklaşırdı.
Evlenmemişti. 36 yaşındaydı. Üniversitede okurken bir sevgilisi olmuştu ve onu çok sevmişti. Terk edilmek ona aşırı derecede koymuştu.Tekrar aynı şeyleri yaşamaktan korkutuğu için bir daha kız arkadaşı hiç olmamıştı.
O gün işe geldiğinde tam karşısındaki masanın boş olduğunu fark etmemişti. Çünkü genelde Ahmet bey (karşı masada oturan adam) 10-20dk geç gelirdi büroya. Alışkanlık olmuştu. Ama bu seferki farklıydı. Ahmet bey kovulmuştu. Masası tamamen boştu. Bu durumu öğlen yemeğe çıkmak için "Ahmet hadi yemeğe!" dediği zaman fark edebilmişti.
Altı senedir karşılıklı masalarda oturuyorlardı. Uzun bir süredir tanışıyorlardı yani. Çok üzülmüştü, Ahmet beyin işten çıkartılma olayına.
Akşam eve gidip yemek yapmakla uğraşmak istemiyordu. O yüzden eve gitmeden önce evde yiyebilmek için aparatif şeyler aldı restoranlardan. Dolmuşa bindi ve eve gitti. Elindeki yemeği mutfak masasının üzerine bıraktı. Odasına gitti, üzerini değiştirdi. Daha doğrusu üzerini değiştirmedi, sadece soyundu. Banyoda ellerini yıkadı. Mutfağa gitti. Çok acıkmıştı. Hızlıca yemeğini yedi. Zaten her zaman hızlı yerdi yemekleri. O yüzden son zamanlarda biraz göbeği çıkmıştı. Her ne kadar spor yapıyor olsa da yemek yemekten vazgeçemiyordu. Eğer sporu bırakırsa daha fazla kilo alacağını biliyordu.
Yemekten sonra bir sigara içmek istemişti. İş yerine götürmezdi sigarasını. Sadece evinde içerdi. Hatta evin içinde sadece mutfakta içerdi. Sigarayı almak için paketine uzandı ve bitmiş olduğunu gördü. Eğer paketin bitmiş olduğu aklına gelmiş olsaydı, eve gelmeden önce alırdı bir paket daha. Böylelikle tekrar tekrar dışarı çıkmamış olurdu. Ama şimdi mecburiyetten ötürü köşedeki büfeye gidecekti. Hemen bir şort ve tişört giyip büfeye sigarasını almaya gitti. Tesadüfe bak ki içmiş olduğu sigaradan kalmamış ve iki sokak aşağıda ki bakkala yürümek zorunda kalmıştı.
Yolda karşıdan karşıya geçerken, ileriden hızlıca gelen arabayı fark etmedi. Şoför de aşırı derecede alkollü olduğundan kendisini durdurmaya çalışan polislerden hızlıca kaçmaya çalışıyordu. Karşısında gördüğünde adam çoktan cama çarpmıştı. İş işten geçmişti. Bir sigara uğruna adam canından olmuştu. Kanlar içinde yerde yatıyordu. Kafası cama çarpmıştı, o sırada kafatası kırılmıştı. Kollarını, bacaklarını ve göğüs kafesini, arkadan arabayı kovalayan polis arabasına çarptığında parçalamıştı. Hastaneye götürülmesine gerek bile yoktu. Çünkü oracıkta adam ölüvermişti.
Hastanenin morguna götürülürken canını verdiği yerde litrelerce kan ve kırılmış gözlüğü kalmıştı.
Yorumlar
Yorum Gönder