Kayıtlar

Kalbini mi kırdı, Beklentilerini mi?

Resim
Bazen yaşadığımız hayal kırıklıklarında suçlayacak birini arıyoruz. Kalbimizin kırıldığını düşündüğümüz her anda, bütün suçu karşımızdakine yüklüyoruz. Oysa bazen mesele, birinin kalbimizi gerçekten kırması değil. Asıl mesele, bizim o kişiden neler beklediğimiz. "Gerçekten kalbini mi kırdı, yoksa beklentilerini mi?"   Bu soru işte tam da bu yüzden önemli. Çünkü çoğu zaman insanlar, bizim zihinlerimizde kurduğumuz hikâyelere ayak uyduramazlar. Biz onları olduğundan başka biri yapmaya çalışırız: Daha ilgili, daha düşünceli, daha duyarlı… Beklentilerimizle onları büyütürüz. Sonra o kişi kendi gerçeğiyle karşımıza çıkınca, sarsılırız. Aslında bize zarar vermek gibi bir niyetleri yoktur çoğu zaman. Onlar sadece kendi yollarında yürürler. Ama biz, onların bizim yanımızda nasıl olmaları gerektiğine dair sessiz beklentiler üretiriz. Ve işte kırılan da tam olarak budur: Beklentiler. Kalp, düşündüğümüz kadar narin bir şey değildir. Aşırı beklentilerle şişirilen hayaller patladığı...

Kalbe Dokunmak

Resim
Bazen bir insanın kalbine dokunmak, onunla sevişmekten çok daha derin bir bağ kurar. En azından ben böyle hissediyorum. Çünkü dışarıda, vücudunu paylaşabileceğin birçok insanla karşılaşabilirsin. Ama kalbine dokunabileceğin, o kalbin ritmini hissedebileceğin biri öyle kolay kolay karşına çıkmaz. Peki ya biz ne arıyoruz insanlarda? Yakışıklılık mı, güzellik mi, zekâ mı? Bence hepsinden önce bir denklik arıyoruz. "Davul bile dengi dengine" diye boşuna dememiş atalarımız. Bu denklik sadece sosyal ya da ekonomik değil; zihinsel, duygusal ve kültürel bir denklikten bahsediyorum. Birlikte gülebilmek, aynı şeylere sinirlenebilmek, benzer hayalleri kurabilmek... İşte bu denklik. Kalbe dokunmak istiyorsan önce bu denginle tanışmalısın. Çünkü kalpten yapılan her şey mükemmeldir. Kalpten gelen bir dokunuş, bir bakış, bir cümle... Hiçbir fiziksel temasın yaratamayacağı duygular uyandırır insanda. Kalbine dokunmak istediğin insanı seçerken dikkatli ol. Seçtiğin kişinin seninle aynı dün...

Alkol, Aşk ve Gerçekler

Resim
Alkol duyguların sesini açan bir megafon gibi... Hele ki içimizde zaten sessizce yankılanan bir aşk varsa, o yankı bazen bir çığlığa dönüşür. Nice filmde, şarkıda, şiirde bu sahneyi görmedik mi? Bir kadehle başlayan gece, "Onu ne kadar seviyorum" diyerek ağlanarak bitmez mi çoğu zaman? Telefon rehberine uzanılır, yazılan mesajlar silinir, sesli notlar kaydedilir ve bazen o gönder tuşuna basılır. Çünkü içte birikenin dışa çıkması için cesarete ihtiyaç vardır, alkol de işte tam burada devreye girer. Ama bu yazı biraz da istisnaların hikâyesi… Çünkü bazen ne kadar içilirse içilsin, birinin aklına gelmemek acayip bir şeydir. Oysa biz, aklımıza ilk gelenin hep biz olacağımızı düşünürüz. Hele ki o kişiyi çok sevmişsek… Hele ki onun da bizi sevdiğine inanmışsak. Alkolün bile sustuğu, hatta eski sevgiliye dair hiçbir dürtü uyandırmadığı geceler… İşte o zaman insan kendini çok yalnız, çok değersiz hissediyor. “Demek ki düşündüğüm kadar önemli değilmişim,” diyor. “Demek ki sadece ben ...

YANSIMA

Resim
Birini Tanımadan Önce Onu Tanımak: Yalnızlığın İçindeki Yankı Bazı insanlar hayatımıza öylece girer. Beklenmedik, plansız, hatta bazen istenmeden. Ama girdikten sonra bir şeyleri değiştirirler. Kimi zaman bu değişim fark edilemeyecek kadar küçüktür, kimi zamansa sessizliği yerinden oynatacak kadar derin. Senin hikâyende de biri girdi galiba… Ve sen, onu daha o kendini tanımlamadan tanıdığını hissettin. Sanki yıllar önce bir yerlerde tanışmışsınız, sonra da hayat sizi iki ayrı yöne savurmuş gibi. Bu bir rastlantı değil. Bu, yalnızlığın içindeki yankının sesini tanımaktır. Takıntı mı, Tanıdıklık mı? Şimdi kendi kendine soruyorsun: “Acaba bu kişiye kafayı mı taktım?” Belki evet. Belki bu biraz fazla oldu. Ama belki de bu, bir takıntıdan çok, yıllardır içinde bastırdığın yalnızlığın sesine ilk defa dışarıdan biri aracılığıyla kulak verişindi. Çünkü o kişi, tıpkı senin gibi davranıyordu. Senin gibi susuyor, senin gibi gülümsüyor, hatta senin gibi kaçıyordu bazı şeylerden. Ve...

Yalnızlık ve Arayış

Resim
Yalnızlık, çoğumuzun zaman zaman hissettiği bir duygu. Ancak bazılarımız için bu duygu, geçici bir ruh halinden çok daha fazlası olabilir. 35 yaşına gelmiş ve hayatına uygun birini bulamamış olman seni endişelendiriyor, belki de yoruyor. Hissettiğin bu döngü - birine bağlanmaya çalışmak, ama sonunda uyuşmazlık hissedip yoluna devam etmek - oldukça tanıdık. Peki, bu gerçekten bir sorun mu, yoksa kendini daha iyi tanımaya çalıştığın bir sürecin parçası mı? Öncelikle, yalnızlık kötü bir şey değil. İnsan doğası gereği birilerine yakın olmayı arzulasa da, hayatımızın her döneminde mutlaka bir eşe ya da romantik bir ilişkiye sahip olmamız gerektiği düşüncesi bize dayatılmış bir beklenti olabilir. Oysa yalnız olmak, bazen bir boşluk değil; bir alan yaratmaktır. Kendi sınırlarını, değerlerini, isteklerini ve kim olduğunu gerçekten anlaman için bir fırsattır. Ancak yalnız kalmak istemiyor ve bir ilişkiye ihtiyaç duyuyorsan, bu konuda düşünmen gereken bazı şeyler var. Öncelikle, bir ilişkiye gir...

Yalnızlıktan Kaçarken Yalnızlığa Koşmak

Resim
Yalnızlıkla ilgili büyük problemlerim var. Yalnız kalmaktan korkuyor muyum bilmiyorum, ama yalnız kalmak istemediğimi çok iyi biliyorum. Hayatımın bazı dönemlerinde yalnız yaşadım ve bu süreçlerde, yalnız kalmamak için sürekli arkadaşlarımı eve çağırdım, birlikte vakit geçirdik. Yedik, içtik ve daha fazlasını yaptık. Ama fark ettim ki, bu dürtü hala geçmiş değil. Yalnız kalmak, yalnız vakit geçirmek ve yalnız bir şekilde kaliteli zaman geçirme konusunda bilinçsiz ve cahilim. Mesela tek başıma bir aktivite yapmaktan bile çekinirim. Yalnız yolculuk yapmak, yalnız tatile gitmek, hatta yalnız alışverişe çıkmak bile bana pek cazip gelmiyor. Garip olan ise, çok sosyal biri de değilim aslında. Çevresine neşe saçan, insanları adeta bir ışığın çevresindeki ateş böcekleri gibi kendine çeken biri hiç olmadım. Hep kendi yağında kavrulan biriydim ve hala öyleyim. Ama bu yalnızlık duygusu beni kötü etkiliyor. Hayatımda birinin olmaması, bu durumu daha da zorlaştırıyor. Birini hayatıma dahil edebil...

Eski Bir Dostluk Üzerine: Değişimler ve Uzaklaşmalar

Resim
Bazen nereden başlamam gerektiğini bilemiyorum, ama içimde ona karşı büyük bir öfke var. Üstelik o bunun asla farkında değil. Farkında olamayacak kadar kör ya da umursamaz belki de. Kasabaya döndüğümde her şeyin değiştiğini fark ettim. Artık çocukluk ve gençlik yıllarımızdaki gibi birbirimizle vakit geçirmekten zevk almıyorduk. Çünkü ikimiz de değişmiştik. Eskiden tanıdığım kişi artık yoktu, yerini tamamen farklı biri almıştı. Ben elimden geldiğince ona ayak uydurmaya çalıştım, ama onun seçtiği yol bana uygun bir hayat tarzı değildi. Verdiği kararlar, sanki düşünmeden alınmış gibi, sanki mantıktan tamamen uzak, hesapsız kitapsız hareketlerin sonucuydu. Onu anlamaya çalıştım, neden bu yolu seçtiğini çözmeye uğraştım. Ama çarpıcı bir sebep bulamıyordum. Hayatında onu bu noktaya sürükleyecek büyük bir olay yaşamamıştı. Yine de kendini bambaşka bir dünyaya hapsetmişti ve ben bunu anlamlandıramıyordum. Ona karşı içimde büyüyen öfkeyi hep sakladım. Belki zamanla unutacağımı düşündüm, ama n...

Davet Edilmediysen “Gitme”

Resim
Hayatta bazen her şeyi fazlasıyla hissettiğimiz anlar olur. Birçok olayı dram haline getirdiğimi söyler insanlar, ama işte benim gerçeğim bu. Bir davet düşünün mesela. Herkesin çağrıldığı ama sizin unutulduğunuz o etkinlik. Belki unutulmadınız; belki de bilerek dışlandınız. Ama sonradan zoraki bir davet gelirse, içinizdeki o gurur çatırtısını hissedersiniz, değil mi? Ve işte tam orada dürtünüzle savaşırsınız: Gitmek mi, gitmemek mi? Ama bir öğrendim ki, davet edilmediysen “gitme”. Sadece dış kapının dış mandalı gibi hissetmek için orada bulunmak, size sadece bir yara daha açar. Bir diğer kuralım ise: Sana anlatılmadıysa “sorma”. Ne kadar önemli olduğunuzu düşünürseniz düşünün, bazı insanlar sizi kendi hikayelerine dahil etmemek için ellerinden geleni yapar. Belki bir sır saklıyordur, belki de sadece sizin bilmenizi istemiyordur. Bunu anlayıp kabullenmek gerek. Ama o çaresizlik hissi yok mu? Hani sormak istersiniz, merak edersiniz; ama biliyorsunuz ki sorarsanız, sadece şu cevabı alırsı...

Kaybolan Anılar

Resim
Yıllar öncesine gitmek istiyorum bu yazıda. Anlattıklarım, belleğimde belirsiz izler bırakmış bir tanışlık hikayesine dayanıyor. O zamanlar birçok şey daha farklıydı, ama yine de insanların kendilerini gizemli tutma merakı değişmemiş gibi geliyor bana. Bir zamanlar, birisiyle bir uygulama üzerinden tanışmıştım. Bu tanışma ne kadar sürdü? Belki haftalar, belki de sadece birkaç gün. Ama kesin olan şu ki, o kişi kendini hep gizemli tuttu. Hiçbir zaman tam anlamıyla "görmedim" onu. Sadece mesajları vardı, arkasına saklandığı bir perde gibi. Ve o mesajların sonunda, bir karar alıp bu ilginç tanışlığı bitirmişim. Fazla naz aşık usandırır diye düşünmüş olmalıyım. Aradan yıllar geçti. Hayatımın tamamen farklı bir noktasında, yeniden o kişiyle karşılaştım. Ama bu karşılaşma da yine aynı platformda, aynı ekranın arkasından oldu. İşte o gizemli kişi beni bulmuş ve benimle yeniden iletişim kurmaya çalışıyordu. Eski konuşmalardan bahsediyor, neler yaşandığını hatırlatmaya çalışıyordu. Ama...

Hedefler ve Hayaller Arasında Bir Yolculuk

Resim
Bugün bir arkadaşımla konuştum. Hayatını tamamen değiştirecek bir karar alarak başka bir ülkede yaşamaya başlamış. Eski hedeflerini bir kenara bırakıp yeni bir yola çıkmış, çok zor bir mücadeleye girişmiş. Bu, benim için oldukça etkileyici bir hikâye. Kendisinin yaşadıklarını düşünürken, kendi hedeflerimi ve hayallerimi sorgulamaya başladım. Benim hayallerim ve hedeflerim, çok daha çizgisel bir yol izliyor gibi hissediyorum. Ulaşması zor olmayan, ama emin adımlarla ilerledikçe gerçekleşecek şeyler. Belki de bu yolda ilerlerken bir monotonluk yaşıyorum. Bir arkadaşımın deyimiyle, “Hayallerine ulaşman için biraz daha cesur olmalısın.” Ancak şunu da merak ediyorum: Ulaşması zor olan hayaller kurmak için halihazırda sahip olduğum hedeflerimi terk etmeli miyim? Büyük bir hayalin peşinden gitmek, bir çoğumuzun gözünde cesaret gerektiriyor. Ama ya o cesareti kendimde bulamazsam? Yurt dışına gidip sıfırdan bir hayata başlamak bana çok korkutucu geliyor. Bu, benim sınırlarımla ilgili bir durum ...

Aşk Üzerine Düşünceler

Resim
Aşkın yaşı olmadığına inanıyorum. Seni bulmasının da belli bir zamanı ya da kuralı yok. Doğru yer, doğru zaman ve uygun koşullar oluştuğunda aşk zaten seni bulur. Ama şu soruyu kendime sormadan edemiyorum: Bu aşk yolculuğu sırasında daha ne kadar yanlışa çarpmamız gerekecek? Doğru kişiyi nasıl bulacağız? O bizim karşımıza çıkacak mı ya da ne zaman karşımıza çıkacak? Bu sorular üzerine düşünmek beni zaman zaman çıkmaza sokuyor. Geçenlerde bir film izledim. Filmde 2. şansın verilebileceğine dair bir sahne vardı. Bu sahne beni derinden etkiledi. Ancak kendimi düşününce, ben asla 2. şansı vermeyen biriyim. Bir davranışı hata olarak görüyorsam, adeta keskin bir bıçak gibi o kişiyi hayatımdan çıkarıyorum. Pire için yorgan yakmak derler ya, işte tam olarak öyle bir tavır. Ama bu davranışımın ne kadar doğru olduğuna emin değilim. Bu, beni daha doğru bir insan mı kılar, yoksa gereksiz yere sert mi davranıyorum? Beni en çok etkileyen şeylerden biri de şu cümleydi: "Ama bu güçlü duruşun ...

Dostluk Yansımaları

Resim
Hayatta bazen kendimi tuhaf bir döngünün içinde hissediyorum. Sanki arayıp sormayı bıraksam kimse beni fark etmezmiş gibi geliyor. Bu duygunun beni nasıl etkilediğini anlatmaya çalışacağım. Herkesi ben arıyormuşum gibi hissediyorum. Sohbetler, buluşmalar, basit bir “Nasılsın?” mesajı... Her şey benimle başlıyor gibi. Ama ben yazmayı, aramayı bıraktığım anda, hayat sessizleşiyor. Telefon çalmıyor, mesajlar gelmiyor. Bu sessizlik beni düşündürüyor. Acaba insanlar benim yokluğumda rahatlıyor mu? "Oh be, bugün aramadı, biraz nefes aldım" diye düşünüyor olabilirler mi? Tabii ki bu düşünceler tamamen benim kuruntularım da olabilir. Ama bazen gerçekmiş gibi hissetmekten kendimi alamıyorum. Dostluk dediğimiz şey tek taraflı olmamalı. Bir denge, bir karşılıklılık olmalı. Ama hayatıma baktığımda, arayıp sormayı bıraktığımda kimse beni hatırlamıyorsa, bu denge bozulmuş demektir. İşte bu düşünce beni hüzünlendiriyor. Belki de çevremde gerçekten “arkadaş” diyebileceğim kimse yok. Belki de...

Bazı Ruhlar Önceden Tanışmıştır

Resim
“Bazı ruhlar önceden tanışmıştır. Sonradan karşılaştıklarında hatırlarlar.” Bu cümle beni derinden etkiledi. Düşününce, bu fikir ruhların dünyaya düşmeden önce bambaşka bir alemde birbirleriyle bağlandığını ima ediyor. Ve dünyaya geldikten sonra, yolları ne kadar farklı olursa olsun, bir noktada yeniden kesiştiklerinde birbirlerini tanırlar. Tıpkı yüzyıllar öncesinden kalan bir hatıranın çok tanıdık ama bir o kadar da yabancı hissettirmesi gibi. Bu düşünce bana hem ruhlar alemini hem de reenkarnasyon kavramını anımsatıyor. Ruhlar belki de önceki yaşamlarımızda bir yerlerde kesışmiş, bir bağ kurmuş ve bu bağ asla kopmamış. Zamanın, mekanın ve koşulların farklı olduğu yeni bir yaşamda, farklı bir bedende ve farklı bir hikayeyle tekrar bir araya gelmişler. O ilk tanışma anında ortaya çıkan his ise çok tanıdık bir melodi gibi: Hatırlanmayı bekleyen bir parça. Belki de bu durum bize şu mesajı veriyor: Gerçek bağlar asla kaybolmaz. Ne kadar uzağında olursan ol, bağlandığın insanlar ve ruhlar...

Rüzgarda Savrulan Tüy mü, Yoksa Sağlam Gövdeli Bir Ağaç mı?

Resim
Hayat, bizi her an yeni bir sorunun, değişimin ya da fırsatın içine çekiyor. Bu durumlarda insanlar genellikle iki farklı yaklaşım benimser: Rüzgarda savrulan bir tüy gibi mi olmalı, yoksa sağlam gövdeli bir ağaç gibi mi? Peki, hangisi daha mantıklı ve sürdürülebilir? Tüy Gibi Hafiflik Rüzgarda savrulan tüy, değişkenliği, esnekliği ve çevresel faktörlere uyumu temsil eder. Böyle bir insan, hayatın getirdiği değişimlere kolayca ayak uydurabilir, farklı koşullarda varlığını sürdürür ve yeniliklere açıktır. Ancak bunun dezavantajı, bir noktada yönsüz ve kararsız hissedebilme ihtimalidir. Sürekli savrulmak, insanı bir hedefe ya da amaca ulaşmaktan alıkoyabilir. Örneğin, tüy gibi bir kişi, farklı işler dener, yeni insanlarla tanışır, değişik hobiler edinir. Bu, kişiye zengin bir yaşam deneyimi sunabilir, ancak aynı zamanda bir süreklilik ve aidiyet eksikliği yaratabilir. Ağaç Gibi Sağlamlık Diğer tarafta, sağlam bir gövde üzerinde kök salan bir ağaç, dayanıklılığı, istikrarı ve sürekliliği ...

Tesadüfler Tatili: Yıllar Sonra Gelen Karşılaşma

Resim
Yıllar önce, seninle yalnızca üç-dört hafta flört etmiş, birbirimizi tanımaya çalışmıştık. Ama bir türlü ritmimizi bulamamış, usulca birbirimizin hayatından çıkıp gitmiştik. Yine de senin aklımda bir yerde kaldığını biliyorum; hani bazen, sebepsiz bir şekilde bir isim, bir gülüş, bir anı gelir ya aklına, işte öyle. Eminim ki senin aklında da bir yerde ben vardım. Ama zaman öyle bir hızla akıp gitti ki, bu flörtün yarım kaldığını bile unutur gibi olmuştum. Sonra, yıllar sonra, hayatın tesadüfler zinciri olduğuyla bir kez daha yüzleştim. Aynı tarihlerde, aynı otelde konaklamaya başladığımızı fark ettiğimde, bu dünyanın bir oyun oynadığına inanmamam mümkün değildi. Çükün, çok eski bir dostla ya da eski bir sevgiliyle karşılaşmaktan öte bir şeydi bu. Seninle göz göze geldiğimizde, o yarım kalmış flörtün her bir anısı, gözlerimizin ardından sanki fışkırır gibiydi. İlk birkaç dakika hem şaşkınlık hem de heyecanla geçti. Sonrasında kahkahalarla dolu bir sohbet başladı. "O zamanlar na...

Zamanın İki Yüzü: Kendime Yazıyorum

Resim
Yıl 2012: Bir odadayım. Masanın üstünde bir laptop, bir fincan sıcak içecek, tatlı atıştırmalıklar... Ekrana bakıyorum. Parmaklarım klavyede, kelimeler ardı ardına diziliyor. O gece ne hissettiğimi tam hatırlamıyorum ama sanırım bir şeyleri içimden atmam gerekiyordu. Yazmak, sanki o karmaşayı biraz olsun hafifletiyordu. Kimseyle paylaşamayacağım duyguları kelimelere sığınarak kendime anlatıyordum. O zamanlar yazmanın benim için ne ifade ettiğini bilmiyordum belki, ama şunu biliyordum: yazmak beni iyileştiriyordu. Yıllar geçti. Şimdi başka bir odadayım. Bu kez masa daha düzenli, etrafta kitaplar, notalar, bir gitar… Ama aslında değişen çok bir şey yok. Hala bir odadayım, hala bir masanın başında yazıyorum. Bugün bir ekran yerine deftere ya da notalara döküyorum kelimelerimi. Farklı şeyler yazıyor olabilirim ama duygular hep aynı: içimde birikenleri dışarıya bırakma çabası. Zamanında “Neden yazıyorum?” diye sorduğum çok oldu. Hala da bazen soruyorum. Belki bir cevabım var, belki yok. Ama...

Yeni Yıla Yeni Bir Bakış

Resim
Yeni yıl yaklaşıyor. Her yıl dönümünde olduğu gibi içimizde bir şeyleri değiştirme, daha iyisini yapma ya da kendimize dair bir şeyleri yeniden tanımlama isteği doğuyor. Ancak bu kez klişelerden uzak bir başlangıç yapmayı hedefliyorum. Daha fazla spor yapmak, daha az yemek yemek ya da zamana meydan okumak değil; kendi içimde gerçek bir dönüşüm başlatmak istiyorum. Bu yıl, sadece bir hedef listesi değil, yaşam biçimimi dönüştürecek bir manifesto oluşturmak istiyorum. İşte birkaç madde: Görmeyi Seçmek Hayatın yoğunluğu içinde genellikle gözden kaçırdığım şeyler var: bir ağacın yapraklarının hışırtısı, bir yabancının gülümsemesi ya da gökyüzünde uçan kuşlar. Bu yıl, çevremdeki küçük mucizeleri fark etmeyi, sadece görmeyi değil, onları hissetmeyi seçiyorum. Kendi Hikayemi Yazmak Başkasının yazdığı senaryoları yaşamak yerine, bu yıl kendi hikayemi yazacağım. Kendi değerlerim, hayallerim ve seçimlerimle dolu bir hayat kurmayı amaçlıyorum. Belki hata yapacağım, belki yolumu kaybedeceğim ama b...

Ruh Halimin Hava Durumu

Resim
Bugün ruh halime denk bir hava durumu buldum: bardaktan boşalırcasına yağan bir yağmur. Tıpkı şu an hissettiklerim gibi; yoğun, durmak bilmeyen ve belki de biraz hüzünlü. Ancak bu yağmur, caddelerin ışıl ışıl parlamasına ve insanların enerjisini kaybetmeden sokaklarda dolaşmasına engel olmuyor. Dışarıda bir canlılık var; içeride ise susturulamayan bir çığlık. İçimdeki o çığlık, bana sürekli şunu söylüyor: "Çık dışarı, o yağmurun altında deli gibi dans et. Kimseyi umursama. Kendin için bir şey yap!" Fakat bu sesi duysam da, o kadar uzaktan geliyor ki, ona kulak verecek cesareti bulamıyorum. Çoktan ıslandım bu hayatın yağmurunda, belki de tamamen sırılsıklam olmanın vakti gelmiştir. Yine de o ilk adımı atmak, belki hasta olma ihtimaline bile aldırmadan kendimi özgür bırakmak... Bu düşünce bana o kadar uzak ki. Hayatımı, yaşayamadığım anların üzerine kurulmuş bahanelerle geçiriyorum. "Şimdi olmaz, daha sonra belki" diye ötelediğim hayallerim, birer "keşke" ol...

Flörtöz İnsanlar ve Hayalet Gibi Kaybolma Fenomeni

Resim
Günümüzde flört etmek, modern iletişim çağının en yaygın davranışlarından biri haline geldi. Ancak, üç beş kişiyle aynı anda flört eden, işin ciddileştiği noktada ortadan kaybolan insanların sayısı azımsanamayacak kadar fazla. Bu davranış şekline şimdilerde "ghostlamak" deniyor, yani hayalet gibi bir anda yok olmak. Peki, bu insanlar neden böyle davranıyor? Bu durumun ardında hangi psikolojik veya duygusal sebepler yatıyor olabilir? İlgi Bağımlılığı mı? Flörtöz bireylerin en belirgin ortak noktaları, yoğun bir ilgi ihtiyacı hissetmeleri. Bu kişiler için ilgi, adeta bir enerji kaynağı gibi; eksikliğinde kendilerini huzursuz, değersiz ya da yalnız hissedebilirler. Ancak tek bir kişinin sunduğu ilgi ve alaka yetmediği için, bu ilgiyi birden fazla kişiden almayı tercih ederler. Örneğin, bir kişiyle günlük mesajlaşmalarını sürdürürken, diğer bir kişiden sosyal medya etkileşimleriyle kendini özel hissetmek ister. Sürekli olarak birden fazla flörtünün olması, bu kişilerin kendilerin...

Mesafelerin İkilemi: Yanı Başında Hissedilen Uzaklık

Resim
Duygular, anlık dalgalanmalar gibi. Bir an mutluluk ve sevginin zirvesindesiniz, bir sonraki an hayal kırıklığının derinliklerinde. Bu değişimler, özellikle mesafeler ve iletişim eksikliği ile birleşince, daha da karmaşık hale gelir. Bugün, teknolojinin altın çağını yaşıyoruz. Yüzlerce kilometre uzaktaki insanlarla saniyeler içinde bağlantı kurabiliyoruz. Ancak bu kolaylık, bazen tam tersi bir etki yaratarak, yanınızda olmak istediğiniz kişiyle olan bağınızı zayıflatabiliyor. İletişim çağında, ironik bir şekilde, iletişim eksikliği güvensizlik ve endişeye yol açabiliyor. Yan Yana Mutluluk, Uzakta Belirsizlik Yanında olduğunuzda size huzur veren, sevildiğinizi hissettiren bir kişi düşünün. Ama mesafeler araya girdiğinde, sanki görünmez bir duvar örülüyor. Aranızdaki bu "uzaklık," fiziksel olmaktan çok duygusal hale geliyor. "Bir şeyler ters mi gidiyor?", "Neden bu kadar sessiz?" gibi sorular zihninizi meşgul etmeye başlıyor. Aslında her an haberleşmek, süre...