Kayıtlar

Mektup | Sevgili,

Resim
Senin varlığının benim için ne anlama geldiğini ifade etmeye kelimeler yetmez. Bu mektubu yazarken, kalbimde bir kasırga gibi esen duygularımdan yola çıkarak, seni kaybetmenin verdiği acıyla her gün yüzleşiyorum. Kendi ilgisizliğimin, bu derin sevginin önünde bir engel teşkil ettiğini kabullenmekle kalmayıp, senin duygularına karşı olan kör noktalarımı ve sana gereken özeni göstermekteki eksikliklerimi acı bir netlikle görüyorum.  Geçmişte, kalbimin derinliklerinde sakladığım bu duyguları sana açmam gerektiğini fark etmemiş olmanın pişmanlığı içindeyim. Bu mektup, bir bakıma, seninle aramızdaki o güçlü bağın zamanla nasıl zayıfladığını anlamamın ve bu durum karşısında içimde büyüyen boşluğa dair hissettiklerimi ifade etme çabamdır. Belki de bu sözcüklerle kalbimdeki girdabı dindirmek ve seninle olan ilişkimizde yaşadığım kör noktaları aydınlatmak mümkündür. Her ne kadar bu satırların sana ulaşmasının imkânı olmasa da içimdeki bu büyük boşluğu doldurmanın bir yolu olarak, hislerimi en d

Siphonensis: İzmit Körfezi'nin Kıskanç Perisi

Resim
Bir zamanlar, İzmit Körfezi ile Sapanca Gölü'nü aslında büyük ve tek bir körfezdi ve bu büyük su kütlesi, doğanın güzelliklerine ev sahipliği yapıyordu. Bu suyun derinliklerinde, gizemli bir güzelliğe sahip bir tatlı su perisi yaşardı; onun adı Siphonensis'ti. Siphonensis, diğer perilerin güzelliklerine ve mutluluklarına öyle bir haset beslerdi ki bu duyguları, onun varlığını adeta bir gölge gibi takip ederdi. Siphonensis'in kalbinde yanan kıskançlık alevi, zamanla onu diğer perilerden soyutladı ve onu, geceleri insanların düşlerine sızan bir varlığa dönüştürdü.  Gizemli ve olağanüstü güçlere sahip Siphonensis, ayışığının gümüşi parıltıları altında insan kılığına bürünerek Sapanca'nın mistik topraklarında dolaşıyordu. Bu peri, insanların en derin duygularını manipüle ederek onları kendine vurulmuş bir şekilde denizin derinliklerine çekiyordu. Karanlık amaçları için insanoğlu üzerinde büyü kullanarak, onları yavaşça suyun soğuk kollarına teslim etmekteydi. Bu karanlık ey

Rüzgar'ın Efendisi: Zephyra'nın Morgana ile Macerası

Resim
Bir zamanlar, eski bir ormanın derinliklerinin gizemiyle çevrili, Rüzgâr Perisi'nin masal gibi yaşamı vardı. Adı Zephyra; güçlü, nazik ve gökyüzüne hâkim rüzgarların ruhuyla doluydu. Görevi, doğanın hassas dengesini bir dengeci titizliğiyle korumak ve rüzgarları, onların ince, şarkı gibi esintileriyle, doğru yönde yönlendirmekti. Ancak, bir gün, bu huzurlu tablonun üzerine gölge düşüren, karanlık güçlerle dolu bir fırtına çıkardı kudretli büyücü Morgana. Bu fırtına, ormanın huzurunu altüst etti; ağaçları yerinden söktü, hayvanların sığınaklarını yıktı.  Zephyra, ormanın çığlıklarını kalbinde hissetti ve ne pahasına olursa olsun, bu yıkımı durdurmak için harekete geçmeye karar verdi. Zephyra, gökyüzünden alabileceği en güçlü rüzgarları topladı ve Morgana'nın yarattığı kaosu durdurmak için yola koyuldu. Fakat önünde, her adımda daha da güçlenen büyüsel bir engel buldu: Morgana'nın karanlık büyüleri. Ancak Zephyra, korkusunu yüreğinin derinliklerine gömdü ve Morgana'nın gi

BU HANGİ ŞARKI? B6 | YÜREĞİM PARAMPARÇA

Resim
    İlişkimizin mayın tarlasında dolaşırken, paylaştığımız şeyin gerçek aşk olduğuna safça inandım. Çevremdekilerin uyarılarına ve bağırışlarına rağmen, endişelerini kabul etmeyi reddettim. Sanki bir savaş filminde yaşıyormuşum gibiydi, sürekli yaralanıyordum, ama yine de baskı yapıyordum. Attığım her adım belirsizlikle doluydu, ama sonuna kadar yanımda olduğunuza inanıyordum. Önüme yerleştirilen engeller, mayın tarlasındaki teller gibi, beni caydırmak içindi, ama küçük açıklıklardan geçmenin ve yoluma devam etmenin bir yolunu buldum. Dünya durmam için bana bağırdı, ama ben uyarılara kulak tıkadım. Kalbimde, sevgimizin her şeyi fethedeceği inancına tutundum. Düşmeden ve engellerle karşılaştığımda bile tereddüt etmeden peşinden koştum. Elini uzattığında, sanki hiçbir şey bize zarar veremezmiş gibi, sarsılmaz bir güvenle doldurdu beni. Aptalca yenilmez olduğumuza inanıyordum. Kendimi korku ya da çekince olmadan tamamen sana bıraktığım bir anı hatırlıyorum. Tıpkı o aşk filmlerinde olduğu

SAMSARA ÇEMBERİ

Resim
     Günümüzde yaşayan bir adamın yaşadığı olağanüstü bir durum var; sürekli olarak rüyalarında karşısına çıkan, tanımadığı bir kadını görüyor. Bu durum, onu derinden rahatsız ediyor ve zihinsel açıdan meşgul ediyor. Adam, rüyalarının anlamını ve altında yatan mesajları çözmeye çalışıyor. Kendi çabaları yetersiz kaldığında ise farklı rüya yorumcularından profesyonel destek almaya karar veriyor; ancak bu süreçte istediği neticeye ulaşamıyor ve kafası karışık bir şekilde rüyalarının gizemini çözmeye çalışmaya devam ediyor.      Adam, bir İslam alimi ile tanışır. Alim, adamın Rüyalarını açması hakkında uyarılarda bulunur ve rüyaların derinliklerine inmemesi gerektiğini, çünkü sonuçlarının olumsuz olabileceğini belirtir. Bununla birlikte, adamın merakı dinmez ve sonunda bir Budist rahibe danışır. Bu olay, insanların meraklarının ve arayışlarının sınırlarını zorlama isteklerini yansıtır. Her ne kadar bir alim uyarıda bulunsa da insanın doğasında bulunan merak duygusu bazen kontrol edilemeye

CEHENNEMDEKİ KIŞ

Resim
     Derinliklerde, cehennemin alevleriyle aydınlanmış bir dünya vardı. Her köşesinde acı ve keder hüküm sürerken, bir gün ansızın gökyüzünden bir kar tanesi düştü. Cehennemin sıcaklığına meydan okuyarak yavaş yavaş usulca beyaz örtüsünü serdi.       Bu dünya, kötülükle iliklenmiş, acı dolu anılarla dolu bir labirent gibiydi. Cehennemin kızgın ateşlerinin yalıtılmış köşelerinde gölgeler, acının çığlıklarıyla ritim tutarken, puslu bir sessizlik hüküm sürüyordu. Aniden gökyüzünden inen o narin kar tanesi, tüm bu kaosun içinde umudu, temizliği ve yeniden doğuşu temsil ediyordu. Beyaz örtüsü, karanlığa meydan okuyarak saf bir ışık kaynağı haline geldi, umudu ve güzelliği yeniden canlandırarak çevresine güven ve huzur yaydı. Bu zorlu dünyada beklenmedik bir umut ışığı gibi parladı, insanların içindeki iyilik tohumlarını canlandırarak karanlığa karşı direnişin sembolü oldu. İlk başta, cehennem halkı bu garipliği anlamadı. Kar, alevlerin arasında kıvrak bir şekilde oynaşırken, kıyamet öncesi

Türkiye'nin Renkli Eurovision Serüveni: Zaferler, Başarılar ve Gelecek Umutları

Resim
Türkiye'nin Eurovision tarihi oldukça zengin ve renkli bir geçmişe sahip. İlk kez 1975 yılında yarışmaya katılan Türkiye, 1975'ten 2012'ye kadar kesintisiz olarak yarışmada yer aldı. Türkiye'nin Eurovision'daki başarısı 2000'li yıllarda özellikle dikkat çekici oldu. 2003 yılında Sertab Erener'in "Everyway That I Can" şarkısıyla birinciliği kazanması, Türkiye'ye ilk Eurovision zaferini getirdi. Ardından, 2004 yılında Athena'nın "For Real" şarkısıyla dördüncülüğü ve 2007'de Kenan Doğulu'nun "Shake It Up Şekerim" şarkısıyla dördüncülüğü gibi başarılar geldi. Ancak, Türkiye'nin Eurovision macerası 2012 yılında bir süreliğine sonlandı. TRT, mali nedenlerle ve yarışmanın kural değişiklikleriyle memnun olmaması nedeniyle Türkiye'nin 2013 ve sonrasındaki yarışmalara katılmama kararı aldı. Bu karar, Türkiye'nin Eurovision sahnesindeki yerini belirsiz kıldı ve hayranlar arasında üzüntüye neden oldu. Anc

BU HANGİ ŞARKI? B5 | COOL

Resim
    Çok fazla sevgim ve endişem vardı, ama bunu kimseye gösteremedim. Derinlerde, sakin ve toplanmış cephemin altında, bir bağlantı için özlem duyan, birinin sevgimi anlamasını ve karşılık vermesini isteyen savunmasız ve duygusal bir insandım. Ama insanların beni algıladığı havalı adam değildim. Geceden geceye, sessizce seni uzaktan gözlemlerdim. Sen huzur içinde uyurken, kalbim çırpınır ve duygularım taşardı. Senin varlığınla büyülendim, seninle her anı kendi sessiz yolumla besledim. Saçlarını nazikçe okşardım, yanaklarını okşardım ve yumuşak hareketlerimden habersiz mutlu bir şekilde uzanırken masumiyetine hayran kalırdım. Yüksek sesle ifade edemediğim sevgi ve ilgiyi ifade etme yolum buydu. Ama sonra her şey değişti. Hayatıma girdin ve sana verdiğim güvene ihanet ettin. Sanki eylemlerinle tüm varlığımı paramparça etmişsin gibi hissettim ve ihanetinin acısı tarif edilemezdi. Sanki kasıtlı olarak üzerime basmışsın gibiydin, senin için sahip olduğum her türlü sevgi ve ilgiyi ezdin. Böy

YENİDEN TANIŞMAK CESARET İSTER

Resim
    Bir zamanlar yolumuz kesiştiğinde, belki de o ilk buluşma anında hissettiğimiz keşif duygusu hala içimizde yaşıyor. İlk bakışta, gözlerimizin birbirine buluştuğu anın sihirli dokunuşu, birbirimizin hayatlarına kök salacağımızı ve birlikte unutulmaz anılara şahitlik edeceğimizi bize hatırlattı. Acaba o an bilişimizin derinliklerinde, bu büyülü serüvene atılacağımızı hissetmiş miydik? Belki bilmiyorduk, ancak bu cevapsız soru bile içimizdeki merak ateşini körükleyerek, birbirimizi keşfetme arzusunu körükledi. Şimdi düşünüyorum da ilk buluşmamızdaki o heyecan verici gerginlik ve umut dolu bakışlarımızı hatırlıyorum. O zamanlarda düşüncelerimizi ve duygularımızı tam olarak hatırlıyor muyuz? Acaba zamanla bu anların sihri biraz solmamış ve günlük hayatın karmaşasında unutulmuş olabilir mi? Ancak şu an, şu anda, o ilk anı yeniden yaşama fırsatımız olsaydı, neler yapardık? Neler hissederdik? Neler düşünürdük? Elimizden gelenin en iyisini yapmak için nasıl çabalayabilirdik? Gözlerimizi bul

DEĞİŞEN BEDEN DEĞİŞMEYEN RUH: İKİNCİ ŞANS

Resim
    "Bir insan yedisinde neyse yetmişinde de odur" atasözü, insanın yaşla birlikte değişmeyen özelliklerini ve kişiliğini vurgular. Bu atasözü, insanların yaşlandıkça değişim geçirmediği, yani temel karakter özelliklerinin korunduğunu anlatmaktadır. Ancak, bu değişmeme durumu sadece olumlu özellikler için geçerli değildir. İnsanların karakter özellikleri arasında ne yazık ki olumsuz özellikler de yaşla birlikte devam edebilmektedir. Örnek olarak, bir kişi yedisinde cesur ve kararlı bir yapıya sahipse, yetmişinde de bu özelliklere sahip olmaya devam edeceği varsayılabilir. Fakat kişi gençken sahip olduğu sabırsızlık veya öfke gibi olumsuz özellikler de yaşlandıkça hala mevcut olabilir. İnsanların yaşlandıkça olumlu özelliklerini korumaları, ancak olumsuz özelliklerin de etkisini sürdürebileceği bir gerçektir. Bu durum, insan doğasının karmaşıklığını ve yaşla birlikte yaşanan değişim sürecini yansıtmaktadır.       İnsanların karakterleri ve temel özellikleri, birçoğu hayat boyu

ANLAMAK İÇİN KAYBOLMAK

Resim
     Gizemli bir köyde yaşayan Zeynep ve Emre çifti, bir süredir birbirlerini anlamakta zorlanıyordu. Başlangıçta olağan gibi görünen bu çift, zamanla kendi aralarında duvarlar örerek, iletişim eksikliği ve empati yoksunluğuyla yoğun bir şekilde mücadele etmek zorunda kalmıştı. Zeynep, içinde bulunduğu durumu ifade etmekten dolayı güçlük çeken bir ressamdı. Ruhundaki karmaşık duyguları tuvale aktarmakta zorlanan Zeynep, boşluklarını ve içsel çatışmalarını sanatla ifade etmeyi tercih ediyordu. Elbette, resimlerin anlattığı hikayeleri tam olarak çözebilmek, Emre için oldukça güçlü bir işti. Ancak, bu zorluklar çiftin ilişkisini daha da derinleştirme fırsatı sunuyordu.       İletişim becerilerini geliştirmek ve duygusal derinliği paylaşmak için çabalayan Zeynep ve Emre, mücadelelerini ortaklaşa aşmaya karar verdiğinde, birlikte daha da güçlü olabileceklerini fark ettiler. Her adımda küçük ilerlemeler kaydetmek, çiftin birbirlerini daha iyi anlamak için attıkları önemli bir adımdı. Gizemli

BU HANGİ ŞARKI? B4 | AFFEDERSİN

Resim
     Seninle bizim aramızda, her şey bitti. Bu benim için sürpriz değil, çünkü derinlerde, bunun olmasını isteyen sensin. "Ayrılalım." dediğin gibi dudaklarından kaçan o acı verici sözleri hala hatırlayabiliyorum. O anda, kalbim milyonlarca parçaya bölündü ve fikrini değiştireceğini umarak günlerce ve gecelerce ağladım. Ama utanmadan arkanı döndün ve bir kez bile arkana bakmadan uzaklaştın. Şimdi, işte buradasın, hayatıma geri dönmeye çalışıyorsun. Ama gerçekten bu kadar kolay olduğunu düşünüyor musun? Kollarımı ve kalbimi sana bir kez daha açacağıma dürüstçe inanıyor musun? Ne cüret! Olanlardan pişman olup olmadığımı soruyorsun, ama sana söyleyeyim, senin için yeterince gözyaşı döktüm ve sana olan sevgim uzun zaman önce söndü. Geride bıraktığın acı ve kargaşanın ortasında kendimi bir araya getirmeyi başardım. Kolay değildi ama ben yaptım. Ve şimdi, eylemlerinin bize getirdiği gerçeklikle yüzleşmelisin. Gerçeğin acı olduğunu ve olayların olduğu gibi geri dönüşü olmadığını anl

HEZARFEN UÇUŞU

Resim
     Bir zamanlar İstanbul'un tarihi sokaklarında, Hezarfen Ahmet Çelebi adında çok yetenekli bir mucit yaşarmış. Gözlerinde, sadece uçma arzusuyla kıvılcımlanan Hezarfen'in kalbinde ise gizlice bir aşk yeşermekteydi: Güzel Leyla. Leyla, şehrin göz kamaştırıcı güzelliklerinden biriydi ve Hezarfen'in kalbini hızla ve derinden etkileyerek çalmıştı. Leyla'nın zarafeti, İstanbul'un en büyüleyici sokaklarında bile dikkatleri üzerine çekiyordu ve herkesin içinde sevgi dolu bir hayranlık uyandırıyordu. Hezarfen, her uçma denemesiyle kalbinin ritmi hızlandığı gibi, Leyla'ya olan hislerinin de giderek güçlendiğini fark etti. Onun sevgisi, İstanbul'un tarihini ve kültürünü dahi aşan derin bir bağ haline gelmişti. Bu tarihi sokaklarda, bir yandan mucit kimliğiyle sıradışı icatlar yaparken, diğer yandan da sevdiği kadına olan aşkını büyütüyordu. Hezarfen, hedefine ulaşmak için gökyüzüne doğru yükselirken, kalbi de Leyla'ya olan sevgisiyle dolup taşıyordu. O, İstan

RENKLERİN VE NOTALARIN DANSI

Resim
    Sonbaharın hafif esintisi, Alice'ın saçlarını nazikçe okşarken, renkli yapraklar ayaklarının altında hışırdayarak ona eşlik etmekteydi. Alice, sokaklarda dolaşarak sanatını daha da renklendirmek ve hayalini tuvaline müthiş bir şekilde yansıtmak için ilham arayışına girmişti. Bir çay bahçesinin solgun köşesinde durakladı ve gökyüzündeki pırıl pırıl bir gökkuşağının altında, solgun bir manzarayla karşılaştı. Depresyona yavaş yavaş saldıran bir çam ağacının altında olduğunu fark etti ve çam ağacına tuvaline yansıtacağı renkler hakkında biraz düşünmeye başladı.       Gökkuşağının altında duran bir genç adam vardı. Oliver, adeta renklerin ve notaların dansını sergiliyordu. Gitarını nazikçe çalarken, melodileri rüzgarla etrafa yayılıyordu. Alice, büyülü bir şekilde renkleri gözleriyle takip ederken, kalbinde bir melodi çalmaya başladı. Başladığımızda gitarını çalmak için doğaya çıkan Oliver'ın melodileri nazik bir seremoni gibi hissettirdi. Rüzgâr, melodileri yanına çekip dökülen

Marie ve Pierre Curie Hikayesi

Resim
        Uzak diyarların soğuk bir kış gününde, laboratuvarın derinliklerinde, tutkulu bir aşk hikayesi başladı. Bu aşk hikayesinin kahramanları Marie ve Pierre Curie'ydi. Marie, bilimsel merak ve kararlılıkla dolu genç bir kadındı. Bu derin laboratuvar, soğuk kış gününün soğukluğunu bile unutturan etkileyici bir ortamdı. Marie ve Pierre Curie, titizlikle yürüttükleri araştırmalarıyla bilimsel dünyada önemli bir yere sahiptiler. Tutkulu bir aşkla yanıp tutuşan bu iki bilim insanı, atom ve radyasyon üzerinde yaptıkları keşiflerle tarihe adlarını altın harflerle yazdırmışlardı. Marie, güzellik ve zeka bir araya gelmiş bir portre gibiydi. Bilimsel meraklara sahip olmasıyla tanınırdı ve her sorunun cevabını bulmak için çabalardı. Karakterindeki kararlılık ve sabır, onu sürekli olarak daha da büyütüyordu. Pierre Curie, cesareti ve araştırma tutkusuyla onu tamamlayan bir kahramandı. Bu ikili, birbirlerine olan aşkları ve bilimsel işbirlikleriyle tarihe geçmişti. Marie ve Pierre Curie

Poseidon ve Bataklık Prensesi Liraelia

Resim
        Bir zamanlar, Nikomedia'nın eteklerinde, doğaüstü bir güzellikle bezeli olan gizemli bir bataklık mevcuttu. Bu muhteşem bataklık, Artemis'e adanmış kusursuz bir tapınakla sarmalanmıştı ve içerisinde, masalsı bir aura sahip gizemli bir prenses yaşıyordu. Adı Liraelia olan bu fevkalade prenses, su bitkilerinin arasında dans ederken ve ormanın derin sessizliği içinde şarkı söylerken, kalpleri büyüleyen bir varlığa dönüşüyordu. O, hayallerin gerçeğe dönüştüğü bir yaratıktı, sanki doğanın tüm güzelliklerini ve melodilerini içinde saklayan sihirli bir varlık.           Bir gün Poseidon, denizlerin kudretli tanrısı, bu gizemli bataklığa gelirken, Liraelia'nın güzellik ve zarafetini fark etti. Kalbinde, bu bataklık prensesi için bilinmez bir aşk yeşermeye başladı. Her gün, Liraelia'nın şarkıları deniz dalgalarına karışırken, Poseidon'un kalbi daha da hızlı atmaya başladı. Bir gece, deniz tanrısı Poseidon uyandığında rüyasında Liraelia'nın çaresiz çağrısını duy

BU HANGİ ŞARKI B3 | SÜPÜRÜLMÜŞ

Resim
Kendimi görünüşte sonsuz bir kalp kırıklığı ve umutsuzluk döngüsünde buluyorum, çünkü hayatımın aşkından ayrıldım. Duygularımın ağırlığı beni tüketiyor, gözyaşları okyanusunda boğuyor. Dertlerim sürekli bir yoldaş haline geldi, gece gündüz bana işkence etti. Aşk beni ateşli bir cehennem gibi ele geçirdi, kalbimi acı verici bir buluta kaptırdı. Bu sevginin yoğunluğu içimde o kadar derinden yanıyor ki, kelimelere dökmek imkânsız hale geliyor. Aldığım her nefes, bu kayıp sevginin büyüklüğüyle ağır geliyor ve ruhumdaki boşluğu doldurmak için mücadele ederek hava almak için nefes nefese bırakılıyorum. Teselli bulma için, dengesiz bir gezgininkine benzer bir yolculuğa çıktım. Sevgilimin en ufak izini bile bulmak için her sokağı, her köşeyi taradım. Her adım bir yardım çığlığı, evrene sevgimi bana geri getirmesi için bir yalvarma gibi geliyor. Fakat dünya, böyle bir insanın varlığını unutmuş gibi sessiz kalıyor. Sanki aşkım kaderin elleriyle süpürülmüş, sonbahar mevsiminde düşmüş bir yaprak g