Kayıtlar

Mart, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HEZARFEN UÇUŞU

Resim
     Bir zamanlar İstanbul'un tarihi sokaklarında, Hezarfen Ahmet Çelebi adında çok yetenekli bir mucit yaşarmış. Gözlerinde, sadece uçma arzusuyla kıvılcımlanan Hezarfen'in kalbinde ise gizlice bir aşk yeşermekteydi: Güzel Leyla. Leyla, şehrin göz kamaştırıcı güzelliklerinden biriydi ve Hezarfen'in kalbini hızla ve derinden etkileyerek çalmıştı. Leyla'nın zarafeti, İstanbul'un en büyüleyici sokaklarında bile dikkatleri üzerine çekiyordu ve herkesin içinde sevgi dolu bir hayranlık uyandırıyordu. Hezarfen, her uçma denemesiyle kalbinin ritmi hızlandığı gibi, Leyla'ya olan hislerinin de giderek güçlendiğini fark etti. Onun sevgisi, İstanbul'un tarihini ve kültürünü dahi aşan derin bir bağ haline gelmişti. Bu tarihi sokaklarda, bir yandan mucit kimliğiyle sıradışı icatlar yaparken, diğer yandan da sevdiği kadına olan aşkını büyütüyordu. Hezarfen, hedefine ulaşmak için gökyüzüne doğru yükselirken, kalbi de Leyla'ya olan sevgisiyle dolup taşıyordu. O, İstan

RENKLERİN VE NOTALARIN DANSI

Resim
    Sonbaharın hafif esintisi, Alice'ın saçlarını nazikçe okşarken, renkli yapraklar ayaklarının altında hışırdayarak ona eşlik etmekteydi. Alice, sokaklarda dolaşarak sanatını daha da renklendirmek ve hayalini tuvaline müthiş bir şekilde yansıtmak için ilham arayışına girmişti. Bir çay bahçesinin solgun köşesinde durakladı ve gökyüzündeki pırıl pırıl bir gökkuşağının altında, solgun bir manzarayla karşılaştı. Depresyona yavaş yavaş saldıran bir çam ağacının altında olduğunu fark etti ve çam ağacına tuvaline yansıtacağı renkler hakkında biraz düşünmeye başladı.       Gökkuşağının altında duran bir genç adam vardı. Oliver, adeta renklerin ve notaların dansını sergiliyordu. Gitarını nazikçe çalarken, melodileri rüzgarla etrafa yayılıyordu. Alice, büyülü bir şekilde renkleri gözleriyle takip ederken, kalbinde bir melodi çalmaya başladı. Başladığımızda gitarını çalmak için doğaya çıkan Oliver'ın melodileri nazik bir seremoni gibi hissettirdi. Rüzgâr, melodileri yanına çekip dökülen

Marie ve Pierre Curie Hikayesi

Resim
        Uzak diyarların soğuk bir kış gününde, laboratuvarın derinliklerinde, tutkulu bir aşk hikayesi başladı. Bu aşk hikayesinin kahramanları Marie ve Pierre Curie'ydi. Marie, bilimsel merak ve kararlılıkla dolu genç bir kadındı. Bu derin laboratuvar, soğuk kış gününün soğukluğunu bile unutturan etkileyici bir ortamdı. Marie ve Pierre Curie, titizlikle yürüttükleri araştırmalarıyla bilimsel dünyada önemli bir yere sahiptiler. Tutkulu bir aşkla yanıp tutuşan bu iki bilim insanı, atom ve radyasyon üzerinde yaptıkları keşiflerle tarihe adlarını altın harflerle yazdırmışlardı. Marie, güzellik ve zeka bir araya gelmiş bir portre gibiydi. Bilimsel meraklara sahip olmasıyla tanınırdı ve her sorunun cevabını bulmak için çabalardı. Karakterindeki kararlılık ve sabır, onu sürekli olarak daha da büyütüyordu. Pierre Curie, cesareti ve araştırma tutkusuyla onu tamamlayan bir kahramandı. Bu ikili, birbirlerine olan aşkları ve bilimsel işbirlikleriyle tarihe geçmişti. Marie ve Pierre Curie

Poseidon ve Bataklık Prensesi Liraelia

Resim
        Bir zamanlar, Nikomedia'nın eteklerinde, doğaüstü bir güzellikle bezeli olan gizemli bir bataklık mevcuttu. Bu muhteşem bataklık, Artemis'e adanmış kusursuz bir tapınakla sarmalanmıştı ve içerisinde, masalsı bir aura sahip gizemli bir prenses yaşıyordu. Adı Liraelia olan bu fevkalade prenses, su bitkilerinin arasında dans ederken ve ormanın derin sessizliği içinde şarkı söylerken, kalpleri büyüleyen bir varlığa dönüşüyordu. O, hayallerin gerçeğe dönüştüğü bir yaratıktı, sanki doğanın tüm güzelliklerini ve melodilerini içinde saklayan sihirli bir varlık.           Bir gün Poseidon, denizlerin kudretli tanrısı, bu gizemli bataklığa gelirken, Liraelia'nın güzellik ve zarafetini fark etti. Kalbinde, bu bataklık prensesi için bilinmez bir aşk yeşermeye başladı. Her gün, Liraelia'nın şarkıları deniz dalgalarına karışırken, Poseidon'un kalbi daha da hızlı atmaya başladı. Bir gece, deniz tanrısı Poseidon uyandığında rüyasında Liraelia'nın çaresiz çağrısını duy

BU HANGİ ŞARKI B3 | SÜPÜRÜLMÜŞ

Resim
Kendimi görünüşte sonsuz bir kalp kırıklığı ve umutsuzluk döngüsünde buluyorum, çünkü hayatımın aşkından ayrıldım. Duygularımın ağırlığı beni tüketiyor, gözyaşları okyanusunda boğuyor. Dertlerim sürekli bir yoldaş haline geldi, gece gündüz bana işkence etti. Aşk beni ateşli bir cehennem gibi ele geçirdi, kalbimi acı verici bir buluta kaptırdı. Bu sevginin yoğunluğu içimde o kadar derinden yanıyor ki, kelimelere dökmek imkânsız hale geliyor. Aldığım her nefes, bu kayıp sevginin büyüklüğüyle ağır geliyor ve ruhumdaki boşluğu doldurmak için mücadele ederek hava almak için nefes nefese bırakılıyorum. Teselli bulma için, dengesiz bir gezgininkine benzer bir yolculuğa çıktım. Sevgilimin en ufak izini bile bulmak için her sokağı, her köşeyi taradım. Her adım bir yardım çığlığı, evrene sevgimi bana geri getirmesi için bir yalvarma gibi geliyor. Fakat dünya, böyle bir insanın varlığını unutmuş gibi sessiz kalıyor. Sanki aşkım kaderin elleriyle süpürülmüş, sonbahar mevsiminde düşmüş bir yaprak g