Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Üç Yıl Önce

Her zaman gittiğim çay bahçesine gittim. Sabahları işe gitmeden önce orada çay ve sigara içmek adetim olmuştu. Bir gün seni görmüştüm orada. Bundan tam üç yıl önceydi. Çok iyi hatırlıyorum tarihi 1 Eylül 1996. Havalar hala sıcaktı. Sonbahar yüzünü göstermeye utanmıştı o yıl ama sen saçlarını savurarak oturmuştun tam karşı masama. Farketmeden seni izlemeye başlamıştım. Elimdeki gazeteleri okuyordum güya. Gözlerimi senden alamıyordum ki... Sigarayı elimde unutmuş çayımı soğutmuştum. Elim yandığı zaman farkına vardım seni izlediğimin. Senin beni görüp görmediğinden bile emin değilim. Eğer gördüysen büyük bir utanç duyarım bundan. Çünkü sana bakmamışım, dalıp gitmişim.Farkına varınca hemen saate baktım. Az vaktim kalmıştı "acaba senin kalkmanı beklemeli miydim?" diye düşünmeden edemedim. Fakat işe geç kalamazdım. Seni orada öylece ulu orta bırakarak gittim.  Sonraki günlerde uğramadın hiç sabahları. Gerçi ben oraya yıllardır her gün gidiyorum ve seni ilk defa görüyorum. Sonraki

Aşk Mevsimi

O gece işten çok geç çıkmıştı. Eve yürüyerek gitmek zorunda kalmıştı çünkü o saatte otobüs bulması imkansızdı. Otostop çekecek bir araba bile bulması mucize sayılırdı. Yürürken telefonla konuşmayı çok sever aslında, başka insanlar gibi müzik dinlemekten pek hoşlanmazdı. Ama o saatte arayabileceği hiç kimse yoktu. Gün içinde telefonda görüştüğü bir takım arkadaşları vardı. Bunlardan bir kaç tanesi ise yeni sevgili adaylarındandı. O gün işten bu kadar geç çıkacağından hepsinin haberi vardı aslında.  Aralarından seçim yapmayı düşünüyordu. Onun için aşk mevsimi gelmişti. Acaba hangisi, kalbinin attığını ona tekrar hissettirebilecekti. Biraz yürüdü, hava çok soğuktu. Her nefes verdiğinde gözlükleri buharlanıyordu. Hızlı yürümeliydi ve vücudunu sıcak tutmalıydı. Soğuk ve boş sokaklarda yürümeye devam etti. Yollarda aydınlatma da yoktu. Bazı yerlerde kaldırım dahi yoktu. Su birikintilerine çamurlara basa basa ilerliyordu. Elleri ceplerindeydi. Eldiven almayı unutmuştu yanına. Bir taşa takılı

tuval

evin terasına çıkmıştım harika bir deniz manzaram vardı tuvali aldım önüme boyamaya başladım becerebileceğim kadar resmettim önce maviden başladım gökyüzünü ve denizi birleştirdim ufuk çizgisini göremedim çünkü o kadar uzaklar beni hep korkuturdu yakın olsun bütün uzaklar isterdim yeşile buladım fırçamı bu sefer büyük ve görkemli ağaçlar çizmeye başladım yıllanmış ağaçları severim ben gölgelerinde dinlenmek ne hoş olur baharda yer yeşil gök yeşil olur uzandığında dallar sallanınca rüzgardan yaprakların arasından sızar güneş yüzüne tatlıdır gözünü acıtan güneş griye sürdüm yeni kalın bir fırçayı binaları ve gökdelenleri çizmek için ormanlar yok oldu çizerken hayal ettiklerimin hepsi kayboldu ufuk çizgisine gerek yokmuş zaten deniz bile görünmüyordu gökdelenlerden göğü delmişlerdi denizi kapatmışlardı ormanları yok etmişlerdi hayallerimizi gömmüşlerdi her yer gri olmuştu ne mavisi vardı ne yeşili grinin bin tonu vardı baktığım heryerde Egemengin