Kayıtlar

Okumak etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kızıl Ay - 15

Resim
Sabah erken saatte uyandık Feray'la birlikte. O kadar geç yatmamıza rağmen sabahın köründe kalkabildik. Beni okula bıraktı. Sabahtan derslere girdim. Eksik olan notlarımın tamamını sağdan soldan toparladım. Artık okulda durmaktan sıkılmıştım. Fotokopilerimle birlikte evin yolunu tuttum. Hala dün gecenin etkisindeydim. Feray'a hiçbir şey anlatmamıştım. Oya'yı hala seviyordum ama Feray'la harika gecelere imza atıyorduk. Kafam karmakarışıktı. Ne yardan geçebiliyordum ne serden. Eve doğru yürürken telefonum çaldı, arayan Efe'ydi. Ağzına sıçtığım çocuk ne bok yemeğe beni hala arıyordu? Bir kaşık suda boğasım var onu. Açmadım telefonu söve söve yoluma devam ettim. Bir iki dakika geçmeden mesaj attı "Konuşmamız lazım, müsait olunca beni ara" . Tamam, eğer sana müsait olursam bir ara ararım. Ki aramam yani, bundan emin olabilirsin. Diye düşünürken yoluma devam ettim. Eve vardığımda bilmediğim bir numara daha arıyordu. Acaba teslimat için mi arıyorlardı? Aç

Kızıl Ay - 14

Resim
Daha önce Feray'ın evine hiç gitmemiştim. Hep sağda solda olan o davetlere gidiyorduk. Orada konaklıyorduk. İlk tanışmaya başladığımız da ise çalıştığım barda konuşuyorduk zaten. Son gecemizden sonra beni evine davet etmesi hoşuma gitmişti. Sonuçta onunla güzel vakit geçirebilirdik. Evi sakin bir sitedeydi. Tabi o kadar para kazanan her insan gibi, tek başına olmasına rağmen kocaman bir saray yavrusunda yaşıyordu. Eve girdiğimizde ben salona doğru ilerledim. Oda bagajdan çıkardığı poşetleri mutfağa götürüp üst kata çıktı. Sanırım üzerine rahat bir şeyler giymek için çıktı yukarıya. Keşke bana da ne yapmam gerektiğini söyleseydi. Bende salondaki en rahat koltuğa yerleştim. Götüm uzun zamandır böylesine rahat bir koltuk görmemişti. Gerçekten çok rahattım. Yukarıdan sesler gelmeye devam ediyordu. Feray beni unutmuş, yanıma gelmeye niyeti yokmuş gibi yukarıda takılıyordu. Bende oturduğum yerden salonu inceliyordum. Tam kendisini anlatan bir salon tasarımı vardı. Sanki pahalı mobi

Kızıl Ay - 13

Resim
Yatak odasındaydım, perdenin sallandığını görebiliyordum. Yatakta değildim. Yüz üstü uzanmışım, ağzım açık kalmış. Akmış salyalarım parkeye. ÇAT! Ağzına sıçayım yavaş kapat ulan. Sinirli biri çıktı sanırım evden. Kapıyı öyle bir kapattı ki, yer sarsıldı. Beynimin içine kadar hissettim kapının kapanışını. Nereden buldun sabah sabah o gücü? En azından, o kapıyı kapatan kişi kimse, gücünü toplayabilmişti. Bende toparlanmalıydım, kalkabilirdim yerden. Önce sağa doğru döndüm. Kollarımla destekledim biraz kendimi. Kafamı oraya buraya çarpmadan, kendimi yatağa atabildim. Hala dün gecenin etkisindeydim. Uzun zaman sonra böyle güzel bir gece geçirdim. Yani aslında ne olduğunu hatırlamıyorum yine ama Oya'nın yanımda olduğunu bildiğim için, hatırlamasam bile hissediyorum. ÇAT! Tamam anladık evden çıkıp gittiniz ikinizde ama biraz daha yavaş kapatamaz mısınız kapıyı? Sarsılıyorum köpekler. O kadar gevşemişim ki sinirlenemiyorum bile. Sanırım yataktan çıkmayacağım bugün. Uzunca bir süre d

Kızıl Ay - 12

Resim
Akşama kadar evde vakit geçirdim. Bütün gün pinekledim, bir o kanepede yattım bi öteki kanepeye geçtim. Saçma sapan programlar arasında zap yaptım sürekli. Aklımda hala 'nasıl böyle bir şeye bulaştım?' sorusu var. Hava kararmaya başlayınca bende hazırlanmaya başladım. Yemek hazırlamaya bile üşendiğimden evde yemek yapıp yemedim. Dışarıda Efe ile birlikte yeriz diye düşündüm. Evden çıkmadan Efe'yi aradım. Kızılay'da buluşma kararı aldık. Ama onun henüz işi bitmemiş ve gecikebilirmiş. Durum böyle olunca hazır dışarı çıkmışım ve biraz vaktim var diye Cüneyt'in yanına gideyim dedim kendi kendime. Birlikte gideceğimiz işi ben reddetmiştim, o ise kabul etmişti. Belki bu akşam çalıyordur diye onu aradım. -Naber Cücü? -İyi Tanay, senden naber? -Bende iyiyim. Akşam var mı sahne? -Evet bir iki saat sonra başlayacak. -Bende seni görmeye geleyim diyordum. Görüşemedik bir süredir. -Gel kardeşim bardayım, bekliyorum. -Tamam. Bara geldiğimde Cücü bir şeyler yiyordu. O

Kızıl Ay - 11

Resim
Geçen güne nazaran bugün hava çok daha güzeldi. Güneş parlıyordu ve tek bir bulut yoktu. Güzel bir kahvaltı hazırladım kendime yeni evimin geniş balkonunda. Bugünü sakin ve evde geçirmek istiyordum. Bütün günü boş boş televizyon izleyip, miskinlik yapacaktım. Güne dair planım buydu. Ta ki Efe'den mesaj gelene kadar. "Ankara'dayım, müsaitsen görüşelim mi?" Hassiktir. Şimdi nereden çıktı bu? Ben evde sakin bir gün geçirmek isterken. Bu pezevenk neden benle görüşmek, buluşmak istesin ki. Eskişehir'de yaşamıyor muydu bu çocuk? Acaba Ankara'da ne işi var? Gene ne oldu çok merak ediyorum. Kesin bir bok çıkacak bunun altından. Yada ben mi çok abartıyorum, sadece arkadaşlık mı yapmaya çalışıyordu benimle? Bu düşündüklerimin gerçek olup olmadığını onunla buluşmadan bilemezdim. "Kahvaltı için biraz geç kaldın ama kahveye bekliyorum." dedikten sonra evin adresini gönderdim. Kahvaltıyı kaldırdıktan sonra ev gözüme biraz dağınık geldi. Zaten yeni taşındığım

Kızıl Ay - 10

Resim
Balkonun kapısı açık kalmış. Dışarıdan gelen soğukla ve sağanak yağmurun sesiyle uyandım. Ben yine çırılçıplak yatıyordum. Dün gece olanlar geldi bir anda aklıma ve geçen seferki gibi bir kabus olmasını diledim içimden. Sağıma döndüğümde yanımda, bana arkasını dönük bir halde kızıl saçlı biri yatıyordu ama Feray'ın saçları kahverengi değil miydi? Bu ortamda bulunan, kızıl saçlı benim bildiğim bir tek Oya vardı. Yanımdaki Oya mıydı? Oya? Hani şu ışık saçan Oya? Biraz kalktım ve yüzünü görmeye çalıştım. Gerçekten de Oya yanımda yatıyordu ve çırılçıplaktı. Allah aşkına bana ne içiriyorsunuz böyle? En son hatırladığım Feray'ın bana kısmen tecavüz edişiydi. Oya nasıl oldu da buradaydı? Ben kendime hakim olmaya çalışsam bile bir yerlerden bir şekilde kanıma karışıyordu lanet şey. Yataktan çıktım duşa girdim. Belki hala kabus görüyorumdur diye önce soğuk suyu açtım. Soğuk su iyi geldi. Geceden kalma kafam tamamen açıldı. O sırada kapı sesi duyar gibi oldum. Apar topar çıktım duşt

Kızıl Ay - 9

Resim
Artık ortada bar kalmadığına göre tek para kaynağım Feray kaltağıydı. İlk davetin parası hesabıma yatmıştı. Çatır çatır yemeğe bile başlamıştım. Cüneyt ile bir kafede buluştuk. Hem biraz laflayacaktık hemde yeni işler var mı diye konuşacaktık. Eski barın olduğu sokakta küçük, üç beş masası olan, köhne bir mekan vardı. Adını dahi hatırlamıyorum çünkü hiç gitmemiştim ben oraya. Oranın sahibiyle konuşmuş. Haftanın bir gecesi gelsin çalsınlar demiş. Fiyatı da diğer bardan aldığımızın yarısını söylemiş. Şimdilik bizi idare eder ama ücreti daha dolgun başka bir iş bulmalıydık. Biz cüneytle konuşurken telefonum çaldı. Feray arıyordu. Bakalım bu sefer ne diyecekti kaltak karı. -Alo, efendim. -Aynı saatte hazır ol. Seni evden alacağım. -Bu sefer nereye gidiyoruz? -Gittiğimizde görürsün. Cüneyt'in yanından ayrıldım hemen. Eve gidip hazırlanmam gerekiyordu. Birde bu akşam kesinlikle ağzıma hiçbir şey sokmayacaktım. Çünkü kendimi kaybetmek istemiyordum. Kafamın yerinde olması l

Kızıl Ay - 8

Salı günleri sabah erken saatte dersim var. O yüzden pazartesi geceleri sahneye çıkmıyorum. Gerçi artık çıkabileceğim bir sahnem dahi yok artık. Öğrendikten hemen sonra gittim bara, mahvolmuştu her yer. Polisler birinin ya da birilerinin kundakladıklarını düşünüyorlardı. Adem ağabeyin hiç kimseyi barı yaktıracak kadar sinirlendirebileceğini düşünmüyorum. Genelde sakin bir adamdır. Bağırması da kahkahasıdır. Dersin başlama saatinde yataktan çıkmaya çalışırım. İkinci derse muhakkak yetişirim. Yetişemezsem eğer çokta umursamam. O gün yetişemediğim günlerdendi. Ders çoktan bitmiş, ben anca bahçeye varmıştım. Sınıftaki çocukları görüp yanlarına gittim. İki gırgır yaparız diye düşündüm. Çay aldım, sigarayı yaktım. Oturdum yanlarına sınıfta olan bitenleri dinliyorum. Tabi ben pek konuya dahil olamıyorum doğru düzgün okula uğramadığım için ama olan bitenden haberim olsun diye dinliyorum. O sırada telefonum çaldı. Telefonumda kayıtlı olmayan tanımadığım bir numara. Belki Feray'dır deyip

Kızıl Ay - 7

Resim
Gözlerimden sadece bir tanesini ellerimi kullanarak açabildim. Diğerinin yerinde olduğundan şüpheliydim. Açamamıştım zaten, aralamıştım. Pencereden ışık vuruyordu yüzüme, gözlerim acıyordu. Geceye dair hatırladığım çok az şey vardı. Bence en önemlisi Oya olmalıydı. Bide tabi havada uçuşan alkol ve diğer adını bilmediğim bir çok madde. Gözlerinden gözlerimi alamadığımı hatırlıyorum. Görür görmez "Kim bu kız?" diye kendime sordum. Gözlerimin ikisini de açtım. Bembeyaz bir odanın içerisindeydim, henüz doğrulamamıştım. Perdeden gözüme süzülen ışığa içimden sövüyordum. Biraz hareket ettim ve sağa doğru döndüğümde; gece, pişman olacağım bir şey yapmamış olmak için dua ettim. Feray yanımda yatıyordu. "Biz neredeydik? Neden birlikteydik? Ne yaptık? Yaptık mı? Tanrım!" içimde yanıtını bulamadığım bir sürü soru... Kaltak karı beni kandırmıştı. Bana sahip olmak istemediğini söylemişti. Ama şimdi aynı yatakta çırılçıplak yatıyoruz. Gece neler yaşandı öğrenmek zorundaydım.

Kızıl Ay - 6

Feray hanımla son konuşmamızın üzerinden bir hafta geçti. Ne bara geliyordu ne de telefonla arıyordu. Endişelendiğimden değil, sadece birazcık merak ediyordum. Dayanamadım " iyi misiniz? " diye mesaj attım. O sırada bara gidiyordum. Daha hava kararmamıştı. Cumartesi akşamları bar çok yoğun olurdu. Oturacak yer bulmayı bırak, ayakta duracak yer kalmazdı. Mesajıma cevap vermemişti şıllık. Kim bilir neler karıştırıyordu arkamdan. Bir şeyler konuştuk ve ben bir şekilde kabul ettim durumu ama nelerle karşılaşacağımı hiç bilmiyordum. Bir de ses çıkarmayışı beni daha çok geriyordu. Her aklıma geldiğinde bir sürü soru işaretleri beliriyordu kafamda. Tamamı cevapsız sorular... Gece boyu şarkılarımı söyledim. Sahneye gelen alkolün haddi hesabı yoktu. Bu gece müşteriler çok eğlendiler sanırım. Telefon numarasını peçeteleri yazıp gönderenler çoktu. İlerleyen saatlerde zaten koca arjantini üzerime dökmeyi başarmıştım. Sırılsıklam olmuştum. Sahneyi bir iki şarkı kala erkenden terk etme

Kızıl Ay - 5

Dersim başlamıştı ve ben hala telefonun alarmını kapatmaya çalışıyordum. Yataktan kalkamamıştım çünkü gecem kabuslarla geçmişti ve uyuyamamıştım. Sürünerek banyoya gittim. Beş dakikada duşumu alıp ikinci derse yetişmiştim. Öğle molası geldiğinde arkadaşlarla okulun yemekhanesine gittik. Üç çeşit yemeğe minimum parayı ödeyince dünyada benden mutlusu olmadığına karar verdim.  Ta ki telefonum çalana kadar. -Efendim Feray Hanım, buyurun. -Merhaba Tanay, nasılsın? -Teşekkür ederim, siz? -Bende iyiyim. Bu akşam buluşalım diyorum. -mmm... eee... şey... -Kem küm etmene gerek yok. Yer ve zamanı mesaj olarak sana bildiririm. Akşam görüşürüz. Dedi ve telefonu suratıma kapattı. Elimi yanlışlıkla verip kolumu kaptırmıştım sanırım. Söylediği adrese gitmezsem belkide sonrasında evime gelecekti. Evde bulamazsa iş yerime gelip beni çok rahat bulabilirdi. Bu risklere giremezdim. Herhangi bir yerde tatsızlık çıksın istemiyorum. Mecburen gidecektim. Mesaj geldi. Akşam saat 10:00'da Seğmenle

Kızıl Ay - 4

Onun bana özel olarak aldığı takım elbiseyi giydim. Beni almasını bekliyorum. Telefonum çaldı. Kapıda beklediğini söyledi. Hazır ve nazır beklediğim için hemen aşağıya indim. Hava yeni kararmaya başlamıştı, biraz bulutluydu gökyüzü. Umarım yağmur yağmaz, yağarsa bile inşallah açık havada duracağımız bir yere gitmiyoruzdur diye içimden geçirdim. Gideceğimiz yere varana kadar ikimizde tek kelime konuşmadık. Elimden sigara düşmüyordu. Biri bittiği anda bir diğerini yakıyordum. Ben inanılmaz gergindim. Arabanın içi o kadar duman altı olmuş ki parfüm şişesinin tamamını üzerime döktüm arabadan inerken. İyi ki yanıma almışım. Afilli bir villaya geldik. Kapıda iri yarı adamlar vardı. Bizi görür görmez "Hoş geldiniz" dediler ve sonra kapıları sonuna kadar açtılar. İçeri girince iki yandan merdivenler çıkıyordu üst kata. Sağ tarafta uzun bir koridor vardı. Koridora doğru yürüdük birlikte. İşte şimdi konuşmaya başlamıştı. "Her şeyi bana bırak. Kimseyle konuşma. Konuşacak olursa

Daha çok ondan - Daha az bundan

Tarih içinde zamanımızın paradoksunu şöyle sıralayabiliriz: Daha yüksek binalarımız, ama daha kısa sabrımız Daha geniş oto yollarımız, ama daha dar bakış açılarımız var. Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahibiz Daha fazla satın alıyoruz, ama daha az hoşnut kalıyoruz. Daha büyük evlerimiz, ama daha küçük ailelerimiz Daha çok ev gereçleri, ama daha az zamanımız var. Daha çok eğitimimiz, ama daha az sağduyumuz Daha fazla bilgimiz, ama daha az bilgeliğimiz var. Daha çok uzmanımız, ama yine de daha çok sorunumuz Daha çok ilacımız, ama daha az sağlığımız var. çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz,  çok savurganca para harcıyoruz,  çok az gülüyoruz,  çok hızlı araba kullanıyor,  çok çabuk kızıyoruz,  çok geç saatlere kadar oturuyor,  çok yorgun kalkıyoruz,  çok az okuyor, çok fazla tv izliyoruz  ve  çok ender şükrediyoruz. Mal varlıklarımızı çoğalttık, ama değerlerimizi azalttık. Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz. Geçimimiz

Kelimeler Şahane

İnsanların kullandığı kelimeler aslında daha çok şey anlatır. Kendinize yakın hissettiğiniz kişilerin cümlelerinde ki alt yazıları bile okursunuz. Bu olay işte cümlelerin duygularını yansıtır. Eğer az ve öz konuşarak alt yazıları okuyabiliyorsanız, ne mutlu size! "Trip atma" olayını saçma bulurum ve hayatımda kolay kolay trip atmam. Hatta hiç atmam. Ama işte bu olaya benzetebiliriz biraz. Size birinin trip attığını düşünün; sizden yapmanızı istediği şey "alt yazıları okumanızdır". Başka bir şey değil. İşte bu yüzden alt yazıları okumak biraz zordur. Eğer bu okuma olayını herkese uygulayabiliyorsan, senden iyisi yok. Ama herkese uygulamanızı tavsiye etmiyorum bunu. Neden mi? Çünkü; herkesi çok daha iyi tanımaya başlıyorsun. İlk tanıştığın birinin ne mal olduğunu anlayabiliyorsun. O yüzden bazen her şeyi akışına bırakmak lazım. Alt yazıları boşverip hayatın akışına bırakmalı insan kendini. Tat almaya bakmalı. Bazense tadı damağında kalmalı. Kelimeler şahane K