Kızıl Ay - 8

Salı günleri sabah erken saatte dersim var. O yüzden pazartesi geceleri sahneye çıkmıyorum. Gerçi artık çıkabileceğim bir sahnem dahi yok artık. Öğrendikten hemen sonra gittim bara, mahvolmuştu her yer. Polisler birinin ya da birilerinin kundakladıklarını düşünüyorlardı. Adem ağabeyin hiç kimseyi barı yaktıracak kadar sinirlendirebileceğini düşünmüyorum. Genelde sakin bir adamdır. Bağırması da kahkahasıdır.

Dersin başlama saatinde yataktan çıkmaya çalışırım. İkinci derse muhakkak yetişirim. Yetişemezsem eğer çokta umursamam. O gün yetişemediğim günlerdendi. Ders çoktan bitmiş, ben anca bahçeye varmıştım. Sınıftaki çocukları görüp yanlarına gittim. İki gırgır yaparız diye düşündüm. Çay aldım, sigarayı yaktım. Oturdum yanlarına sınıfta olan bitenleri dinliyorum. Tabi ben pek konuya dahil olamıyorum doğru düzgün okula uğramadığım için ama olan bitenden haberim olsun diye dinliyorum. O sırada telefonum çaldı. Telefonumda kayıtlı olmayan tanımadığım bir numara. Belki Feray'dır deyip çocukların yanından biraz uzaklaşıp telefonu açtım.

-Ne haber Tanay?
-Teşekkür ederim iyiyim, siz kimsiniz?
-Beni boş ver şimdi. Teslimat için seni bekliyorlar. Hemen geçen gece gittiğin otelin lobisine gitmen gerekli.
-Ne teslimatından bahsediyorsunuz? Anlamıyorum sizi. Ne oteli? Siz kimsiniz?
-...

Telefonu suratıma kapattı, numarayı hemen kaydettim. Belki bir daha arardı. O sesi daha önce duymuştum, hatırlıyorum ama çıkaramıyorum. Gitmeli miyim? Gitmemeli miyim? En iyisi Feray'ı arayayım. Beni bu işe o soktu, ne olduğunu anlatabilir belki. 

-Alo, Feray hanım nasılsınız?
-Şu an hiç müsait değilim Tanaycığım. İstersen sonra konuşalım.
-Bir dakika lütfen dinleyin. Biri aradı beni teslimat otel falan bir şeyler söyledi.
-Hatırlamıyorsun değil mi Tanay? Söylenileni yapmalısın hemen. Daha müsait bir zamanımda ben her şeyi anlatırım sana. Şimdi kapatmak zorundayım.
-Alo Feray hanım, neler oluyor anlamak istiyorum. Lütfen beni neye bulaştırdığınızı anlatır mısınız?

Son cümlemi kurarken Feray kaltağı çoktan telefonu suratıma kapatmıştı. En iyisi beni arayan kişiyi tekrar arayayım. Belki bir şeyler anlatır bana. Aradım ama kapalıydı numara. Başıma nasıl bir bela almıştım acaba? O gece neler yaşamıştım? 

Ayaklarım geri geri gidiyordu. Cesaretim yoktu sanırım. Sırf başım belaya girmesin diye otele doğru yola çıktım. Vardığımda elim ayağım zangır zangır titriyordu. Acaba sakinleştirici bir şeyler mi içseydim? Belki titremem geçerdi. Aman neyse gelmiştim, her şey için çok geçti artık. Belki içerideki kişi insaflı çıkardı benim bu halimi görüp teslimat falan yaptırmazdı. 

Resepsiyona doğru ilerlediğim. Birileri beni buraya çağırdıysa, adımı resepsiyona söyleyip ne tarafa gitmem konusunda resepsiyondaki adamı bilgilendirmiştir diye düşündüm. Doğru da tahmin etmişim. Kahvaltı ettiğim verandaya gitmem gerekliymiş. Beni bekleyen şey bahçedeymiş. Gittim, geçen geceden tanıştığım ama adını asla hatırlamadım orta yaşlı bir adam bekliyordu beni. 

-Hoş geldin.
-Hoş buldum.
-Gelmene çok sevindim. Hadi getirin çiçeği, çiçekçi teslim edecek.

"Ne çiçeği?" dedim istemsizce. Bir anda ağzımdan çıkıverdi kelimeler tutamadım. "Çiçek işte" dedi ve biraz tebessüm etti. Sanırım çiçekçi ben oluyordum. İçeriden garson kılıklı herifler çiçeği getirdiler. Adresi de elime tutuşturdular. Sıkı sıkı tembihlendikten sonra otelden çıktım verilen adresin yolunu tuttum. Ne kadar çabuk teslim edersem o kadar çabuk işim biter uzaklaşırım diye düşünüyordum. Adrese tekrar baktım. Meğer üzerinde saat ve tarihte yazıyormuş. Cuma günü teslim edilecekmiş. Gece saat 23:00 da. 

Ne saçma bir olayın içerisine düştüm ben böyle. Ne hatırlamadığım gece ben çiçekçi teslimatçısı olacağım diye söz mü vermiştim? Ne yani şimdi bu? Ayakçılık mı yapacaktım? Ne biçim bir bok bu silmeye çalıştıkça daha da çok bulaşıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AŞK İKSİRİ

BÜYÜK MAVİ BALİNANIN ÇIĞLIĞI

AKVARYUMUN İÇİNDE