Kayıtlar

Hikaye etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

BU HANGİ ŞARKI? B4 | AFFEDERSİN

Resim
     Seninle bizim aramızda, her şey bitti. Bu benim için sürpriz değil, çünkü derinlerde, bunun olmasını isteyen sensin. "Ayrılalım." dediğin gibi dudaklarından kaçan o acı verici sözleri hala hatırlayabiliyorum. O anda, kalbim milyonlarca parçaya bölündü ve fikrini değiştireceğini umarak günlerce ve gecelerce ağladım. Ama utanmadan arkanı döndün ve bir kez bile arkana bakmadan uzaklaştın. Şimdi, işte buradasın, hayatıma geri dönmeye çalışıyorsun. Ama gerçekten bu kadar kolay olduğunu düşünüyor musun? Kollarımı ve kalbimi sana bir kez daha açacağıma dürüstçe inanıyor musun? Ne cüret! Olanlardan pişman olup olmadığımı soruyorsun, ama sana söyleyeyim, senin için yeterince gözyaşı döktüm ve sana olan sevgim uzun zaman önce söndü. Geride bıraktığın acı ve kargaşanın ortasında kendimi bir araya getirmeyi başardım. Kolay değildi ama ben yaptım. Ve şimdi, eylemlerinin bize getirdiği gerçeklikle yüzleşmelisin. Gerçeğin acı olduğunu ve olayların olduğu gibi geri dönüşü olmadığını anl

HEZARFEN UÇUŞU

Resim
     Bir zamanlar İstanbul'un tarihi sokaklarında, Hezarfen Ahmet Çelebi adında çok yetenekli bir mucit yaşarmış. Gözlerinde, sadece uçma arzusuyla kıvılcımlanan Hezarfen'in kalbinde ise gizlice bir aşk yeşermekteydi: Güzel Leyla. Leyla, şehrin göz kamaştırıcı güzelliklerinden biriydi ve Hezarfen'in kalbini hızla ve derinden etkileyerek çalmıştı. Leyla'nın zarafeti, İstanbul'un en büyüleyici sokaklarında bile dikkatleri üzerine çekiyordu ve herkesin içinde sevgi dolu bir hayranlık uyandırıyordu. Hezarfen, her uçma denemesiyle kalbinin ritmi hızlandığı gibi, Leyla'ya olan hislerinin de giderek güçlendiğini fark etti. Onun sevgisi, İstanbul'un tarihini ve kültürünü dahi aşan derin bir bağ haline gelmişti. Bu tarihi sokaklarda, bir yandan mucit kimliğiyle sıradışı icatlar yaparken, diğer yandan da sevdiği kadına olan aşkını büyütüyordu. Hezarfen, hedefine ulaşmak için gökyüzüne doğru yükselirken, kalbi de Leyla'ya olan sevgisiyle dolup taşıyordu. O, İstan

Poseidon ve Bataklık Prensesi Liraelia

Resim
        Bir zamanlar, Nikomedia'nın eteklerinde, doğaüstü bir güzellikle bezeli olan gizemli bir bataklık mevcuttu. Bu muhteşem bataklık, Artemis'e adanmış kusursuz bir tapınakla sarmalanmıştı ve içerisinde, masalsı bir aura sahip gizemli bir prenses yaşıyordu. Adı Liraelia olan bu fevkalade prenses, su bitkilerinin arasında dans ederken ve ormanın derin sessizliği içinde şarkı söylerken, kalpleri büyüleyen bir varlığa dönüşüyordu. O, hayallerin gerçeğe dönüştüğü bir yaratıktı, sanki doğanın tüm güzelliklerini ve melodilerini içinde saklayan sihirli bir varlık.           Bir gün Poseidon, denizlerin kudretli tanrısı, bu gizemli bataklığa gelirken, Liraelia'nın güzellik ve zarafetini fark etti. Kalbinde, bu bataklık prensesi için bilinmez bir aşk yeşermeye başladı. Her gün, Liraelia'nın şarkıları deniz dalgalarına karışırken, Poseidon'un kalbi daha da hızlı atmaya başladı. Bir gece, deniz tanrısı Poseidon uyandığında rüyasında Liraelia'nın çaresiz çağrısını duy

BU HANGİ ŞARKI B3 | SÜPÜRÜLMÜŞ

Resim
Kendimi görünüşte sonsuz bir kalp kırıklığı ve umutsuzluk döngüsünde buluyorum, çünkü hayatımın aşkından ayrıldım. Duygularımın ağırlığı beni tüketiyor, gözyaşları okyanusunda boğuyor. Dertlerim sürekli bir yoldaş haline geldi, gece gündüz bana işkence etti. Aşk beni ateşli bir cehennem gibi ele geçirdi, kalbimi acı verici bir buluta kaptırdı. Bu sevginin yoğunluğu içimde o kadar derinden yanıyor ki, kelimelere dökmek imkânsız hale geliyor. Aldığım her nefes, bu kayıp sevginin büyüklüğüyle ağır geliyor ve ruhumdaki boşluğu doldurmak için mücadele ederek hava almak için nefes nefese bırakılıyorum. Teselli bulma için, dengesiz bir gezgininkine benzer bir yolculuğa çıktım. Sevgilimin en ufak izini bile bulmak için her sokağı, her köşeyi taradım. Her adım bir yardım çığlığı, evrene sevgimi bana geri getirmesi için bir yalvarma gibi geliyor. Fakat dünya, böyle bir insanın varlığını unutmuş gibi sessiz kalıyor. Sanki aşkım kaderin elleriyle süpürülmüş, sonbahar mevsiminde düşmüş bir yaprak g

Dr. Elif ve Ali'nin Zaman Masalı

Resim
     Bir zamanlar, uzak diyarların derinliklerinde, bilgelik dolu bir bilim insanı olarak yaşayan Elif ve sadık yardımcısı Ali'nin hikayesini anlatmaya başlayayım. İkisi de geçmişin gizemlerini çözme ve zamanın hikayelerini aydınlatma amacıyla hırsla çalışıyorlardı. Elif, sadece entelektüel bir güce sahip değil, aynı zamanda fazlasıyla akıllı ve kurnaz bir kadındı. Zamanın kontrol edilebileceğine ve yönlendirilebileceğine olan inancı, onun bilime olan bağlılığını destekliyordu ve onu büyüleyici bir yolculuğa çıkmaya motive ediyordu. Ali ise sadakati, cesareti ve cana yakınlığıyla bilinen bir yardımcıydı. Birlikte, geçmişin perdesini aralamak için geleceğe doğru bir yolculuğa çıkmayı planlıyorlardı. Bu yolculuğun, onlara zamanın gizemlerini açığa çıkarma ve bilgi dolu bir maceraya katılma fırsatı vereceğine inanıyorlardı. Ancak, bu yolculuğun hiç de kolay olmayacağını biliyorlardı.      Zamanın karmaşık yapısı ve ince ayrıntılarına dair derin bir anlayışa sahip olmak, başarıya ula

BU HANGİ ŞARKI? B2 | BUGÜN EVDEN ÇIKMADIM

Resim
    Bugün evimin sınırlarını terk etmediğim bir gündü. Dış dünya göz korkutucu ve ezici görünüyordu, bu yüzden kendi duvarlarımın güvenliği içinde kalmayı seçtim. Saatler geçtikçe, telefonuma bakmamak için bilinçli bir çaba sarf ettim. Sürekli bildirimler ve mesajlar geliyordu ve ben hiçbirine bakmak istemedim. Evimin yalnızlığında, tesellimi yemek yemekte aradım. İçimdeki boşluğu doldurmayı umarak birbiri ardına tatlı atıştırmalıklarla şımarttım kendimi. Gözyaşları, yalnızlığın ve kalp kırıklığının ağırlığı dayanılmaz hale geldikçe serbestçe aktı. Duygusal kargaşa aşılmaz görünüyordu, kaybolmuş ve unutulmuş hissetmeme neden oldu. Başka bir sigara içme dürtüsü, sıkıntılı zamanlarda başvurduğum bir alışkanlık, beni tüketti. Duman yüzümün etrafında kıvrıldı, bir anlığına derinlerde kalan acıyı maskeledi. Her iç çekişimde, varlığım haline gelen gerçeklikten kaçmaya çalıştım.       Bir miktar kontrolü yeniden ele geçirme çabasıyla, görünüşümü toparlama eyleminin bir şekilde içimdeki kaosa

BU HANGİ ŞARKI? B1 | ZAMAN MAKİNESİNE İKİ BİLETİM VAR

Resim
          Bir zamanlar, şirin küçük bir kasabada, Hayat ve Ömür adında bir çift yaşıyordu. Aşkları peri masallarının bir parçasıydı. Derin, tutkulu ve sonsuza dek vaatlerle dolu. Bununla birlikte, inatçı kişilikleri sık sık çatıştı ve ilişkilerinde aşılmaz engeller yarattı. Birbirlerine olan sevgilerine rağmen, en iyisi için olduğuna inanarak yollarını ayırmaya karar verdiler. Ama kaderin onlar için başka planları vardı. Olayların beklenmedik bir dönüşünde, Hayat, insan zihninin hayal bile edemeyeceği bir sır tutuyormuş gibi görünen bir çift bilete rastladı.       Bu biletler sıradan biletler değildi; Bir zaman makinesinden gelen biletlerdi, onları aşk hikayelerinin başladığı tarihe geri götürebiliyorlardı. Yüreğinde bir umut ışığıyla Hayat, Ömür’e bu akıl almaz teklifle yaklaştı. Ömür, anlaşılır bir şekilde, durumu tamamen çılgınca buldu. Zamanda yolculuk yapma, her şeye yeniden başlama ve Hayat ile yeni bir sayfa yaratma fikrini kavrayamadı. Şüpheler zihnini doldurdu, şüpheciliğin to

YAKAMOZ

Resim
     Yakamoz, o karanlık, sakin gecede sahilde yürürken, üzerinde bir huzur duygusunun dans ettiğini hissetti. Çöken dalgaların sesi, doğanın melodilerinin bir senfonisini yarattı ve serin esinti cildini nazikçe öptü. Attığı her adımda, kum ayaklarının altında yumuşak ve sıcak hissettiriyordu ve onu bilinmeyen bir hedefe doğru yönlendiriyordu.      Uzakta, Yakamoz denizden çıkan titreşen bir ışık fark etti. Merak onun içinde kıvılcımlandı ve onu daha da yakınlaşmaya zorladı. Kıyı şeridine yaklaşırken, büyüleyici parıltının daha da güçlendiğini, dünyevi aydınlatmanın sınırlarını aştığını gördü. Sanki denizin kendisi ona sesleniyor, onu başka bir dünyanın parçası olmaya davet ediyordu. Yakamoz buzlu sulara adım attığında, vücudunda bir enerji dalgası yükseldi. Şimdi su altında kalmıştı ama açıklanamaz bir hafiflik hissetti, sanki yerçekimi anlık olarak her şeyi serbest bırakmış gibiydi. Çevre, hiç görmediği veya hayal etmediği yaratıklarla dolu, ışıldayan bir güzellik âlemine dönüştü. Dü

Kızıl Ay - 15

Resim
Sabah erken saatte uyandık Feray'la birlikte. O kadar geç yatmamıza rağmen sabahın köründe kalkabildik. Beni okula bıraktı. Sabahtan derslere girdim. Eksik olan notlarımın tamamını sağdan soldan toparladım. Artık okulda durmaktan sıkılmıştım. Fotokopilerimle birlikte evin yolunu tuttum. Hala dün gecenin etkisindeydim. Feray'a hiçbir şey anlatmamıştım. Oya'yı hala seviyordum ama Feray'la harika gecelere imza atıyorduk. Kafam karmakarışıktı. Ne yardan geçebiliyordum ne serden. Eve doğru yürürken telefonum çaldı, arayan Efe'ydi. Ağzına sıçtığım çocuk ne bok yemeğe beni hala arıyordu? Bir kaşık suda boğasım var onu. Açmadım telefonu söve söve yoluma devam ettim. Bir iki dakika geçmeden mesaj attı "Konuşmamız lazım, müsait olunca beni ara" . Tamam, eğer sana müsait olursam bir ara ararım. Ki aramam yani, bundan emin olabilirsin. Diye düşünürken yoluma devam ettim. Eve vardığımda bilmediğim bir numara daha arıyordu. Acaba teslimat için mi arıyorlardı? Aç

Kızıl Ay - 14

Resim
Daha önce Feray'ın evine hiç gitmemiştim. Hep sağda solda olan o davetlere gidiyorduk. Orada konaklıyorduk. İlk tanışmaya başladığımız da ise çalıştığım barda konuşuyorduk zaten. Son gecemizden sonra beni evine davet etmesi hoşuma gitmişti. Sonuçta onunla güzel vakit geçirebilirdik. Evi sakin bir sitedeydi. Tabi o kadar para kazanan her insan gibi, tek başına olmasına rağmen kocaman bir saray yavrusunda yaşıyordu. Eve girdiğimizde ben salona doğru ilerledim. Oda bagajdan çıkardığı poşetleri mutfağa götürüp üst kata çıktı. Sanırım üzerine rahat bir şeyler giymek için çıktı yukarıya. Keşke bana da ne yapmam gerektiğini söyleseydi. Bende salondaki en rahat koltuğa yerleştim. Götüm uzun zamandır böylesine rahat bir koltuk görmemişti. Gerçekten çok rahattım. Yukarıdan sesler gelmeye devam ediyordu. Feray beni unutmuş, yanıma gelmeye niyeti yokmuş gibi yukarıda takılıyordu. Bende oturduğum yerden salonu inceliyordum. Tam kendisini anlatan bir salon tasarımı vardı. Sanki pahalı mobi

Kızıl Ay - 13

Resim
Yatak odasındaydım, perdenin sallandığını görebiliyordum. Yatakta değildim. Yüz üstü uzanmışım, ağzım açık kalmış. Akmış salyalarım parkeye. ÇAT! Ağzına sıçayım yavaş kapat ulan. Sinirli biri çıktı sanırım evden. Kapıyı öyle bir kapattı ki, yer sarsıldı. Beynimin içine kadar hissettim kapının kapanışını. Nereden buldun sabah sabah o gücü? En azından, o kapıyı kapatan kişi kimse, gücünü toplayabilmişti. Bende toparlanmalıydım, kalkabilirdim yerden. Önce sağa doğru döndüm. Kollarımla destekledim biraz kendimi. Kafamı oraya buraya çarpmadan, kendimi yatağa atabildim. Hala dün gecenin etkisindeydim. Uzun zaman sonra böyle güzel bir gece geçirdim. Yani aslında ne olduğunu hatırlamıyorum yine ama Oya'nın yanımda olduğunu bildiğim için, hatırlamasam bile hissediyorum. ÇAT! Tamam anladık evden çıkıp gittiniz ikinizde ama biraz daha yavaş kapatamaz mısınız kapıyı? Sarsılıyorum köpekler. O kadar gevşemişim ki sinirlenemiyorum bile. Sanırım yataktan çıkmayacağım bugün. Uzunca bir süre d

Kızıl Ay - 12

Resim
Akşama kadar evde vakit geçirdim. Bütün gün pinekledim, bir o kanepede yattım bi öteki kanepeye geçtim. Saçma sapan programlar arasında zap yaptım sürekli. Aklımda hala 'nasıl böyle bir şeye bulaştım?' sorusu var. Hava kararmaya başlayınca bende hazırlanmaya başladım. Yemek hazırlamaya bile üşendiğimden evde yemek yapıp yemedim. Dışarıda Efe ile birlikte yeriz diye düşündüm. Evden çıkmadan Efe'yi aradım. Kızılay'da buluşma kararı aldık. Ama onun henüz işi bitmemiş ve gecikebilirmiş. Durum böyle olunca hazır dışarı çıkmışım ve biraz vaktim var diye Cüneyt'in yanına gideyim dedim kendi kendime. Birlikte gideceğimiz işi ben reddetmiştim, o ise kabul etmişti. Belki bu akşam çalıyordur diye onu aradım. -Naber Cücü? -İyi Tanay, senden naber? -Bende iyiyim. Akşam var mı sahne? -Evet bir iki saat sonra başlayacak. -Bende seni görmeye geleyim diyordum. Görüşemedik bir süredir. -Gel kardeşim bardayım, bekliyorum. -Tamam. Bara geldiğimde Cücü bir şeyler yiyordu. O

Kızıl Ay - 11

Resim
Geçen güne nazaran bugün hava çok daha güzeldi. Güneş parlıyordu ve tek bir bulut yoktu. Güzel bir kahvaltı hazırladım kendime yeni evimin geniş balkonunda. Bugünü sakin ve evde geçirmek istiyordum. Bütün günü boş boş televizyon izleyip, miskinlik yapacaktım. Güne dair planım buydu. Ta ki Efe'den mesaj gelene kadar. "Ankara'dayım, müsaitsen görüşelim mi?" Hassiktir. Şimdi nereden çıktı bu? Ben evde sakin bir gün geçirmek isterken. Bu pezevenk neden benle görüşmek, buluşmak istesin ki. Eskişehir'de yaşamıyor muydu bu çocuk? Acaba Ankara'da ne işi var? Gene ne oldu çok merak ediyorum. Kesin bir bok çıkacak bunun altından. Yada ben mi çok abartıyorum, sadece arkadaşlık mı yapmaya çalışıyordu benimle? Bu düşündüklerimin gerçek olup olmadığını onunla buluşmadan bilemezdim. "Kahvaltı için biraz geç kaldın ama kahveye bekliyorum." dedikten sonra evin adresini gönderdim. Kahvaltıyı kaldırdıktan sonra ev gözüme biraz dağınık geldi. Zaten yeni taşındığım

Kızıl Ay - 10

Resim
Balkonun kapısı açık kalmış. Dışarıdan gelen soğukla ve sağanak yağmurun sesiyle uyandım. Ben yine çırılçıplak yatıyordum. Dün gece olanlar geldi bir anda aklıma ve geçen seferki gibi bir kabus olmasını diledim içimden. Sağıma döndüğümde yanımda, bana arkasını dönük bir halde kızıl saçlı biri yatıyordu ama Feray'ın saçları kahverengi değil miydi? Bu ortamda bulunan, kızıl saçlı benim bildiğim bir tek Oya vardı. Yanımdaki Oya mıydı? Oya? Hani şu ışık saçan Oya? Biraz kalktım ve yüzünü görmeye çalıştım. Gerçekten de Oya yanımda yatıyordu ve çırılçıplaktı. Allah aşkına bana ne içiriyorsunuz böyle? En son hatırladığım Feray'ın bana kısmen tecavüz edişiydi. Oya nasıl oldu da buradaydı? Ben kendime hakim olmaya çalışsam bile bir yerlerden bir şekilde kanıma karışıyordu lanet şey. Yataktan çıktım duşa girdim. Belki hala kabus görüyorumdur diye önce soğuk suyu açtım. Soğuk su iyi geldi. Geceden kalma kafam tamamen açıldı. O sırada kapı sesi duyar gibi oldum. Apar topar çıktım duşt

Kızıl Ay - 9

Resim
Artık ortada bar kalmadığına göre tek para kaynağım Feray kaltağıydı. İlk davetin parası hesabıma yatmıştı. Çatır çatır yemeğe bile başlamıştım. Cüneyt ile bir kafede buluştuk. Hem biraz laflayacaktık hemde yeni işler var mı diye konuşacaktık. Eski barın olduğu sokakta küçük, üç beş masası olan, köhne bir mekan vardı. Adını dahi hatırlamıyorum çünkü hiç gitmemiştim ben oraya. Oranın sahibiyle konuşmuş. Haftanın bir gecesi gelsin çalsınlar demiş. Fiyatı da diğer bardan aldığımızın yarısını söylemiş. Şimdilik bizi idare eder ama ücreti daha dolgun başka bir iş bulmalıydık. Biz cüneytle konuşurken telefonum çaldı. Feray arıyordu. Bakalım bu sefer ne diyecekti kaltak karı. -Alo, efendim. -Aynı saatte hazır ol. Seni evden alacağım. -Bu sefer nereye gidiyoruz? -Gittiğimizde görürsün. Cüneyt'in yanından ayrıldım hemen. Eve gidip hazırlanmam gerekiyordu. Birde bu akşam kesinlikle ağzıma hiçbir şey sokmayacaktım. Çünkü kendimi kaybetmek istemiyordum. Kafamın yerinde olması l

Kızıl Ay - 8

Salı günleri sabah erken saatte dersim var. O yüzden pazartesi geceleri sahneye çıkmıyorum. Gerçi artık çıkabileceğim bir sahnem dahi yok artık. Öğrendikten hemen sonra gittim bara, mahvolmuştu her yer. Polisler birinin ya da birilerinin kundakladıklarını düşünüyorlardı. Adem ağabeyin hiç kimseyi barı yaktıracak kadar sinirlendirebileceğini düşünmüyorum. Genelde sakin bir adamdır. Bağırması da kahkahasıdır. Dersin başlama saatinde yataktan çıkmaya çalışırım. İkinci derse muhakkak yetişirim. Yetişemezsem eğer çokta umursamam. O gün yetişemediğim günlerdendi. Ders çoktan bitmiş, ben anca bahçeye varmıştım. Sınıftaki çocukları görüp yanlarına gittim. İki gırgır yaparız diye düşündüm. Çay aldım, sigarayı yaktım. Oturdum yanlarına sınıfta olan bitenleri dinliyorum. Tabi ben pek konuya dahil olamıyorum doğru düzgün okula uğramadığım için ama olan bitenden haberim olsun diye dinliyorum. O sırada telefonum çaldı. Telefonumda kayıtlı olmayan tanımadığım bir numara. Belki Feray'dır deyip

Kızıl Ay - 7

Resim
Gözlerimden sadece bir tanesini ellerimi kullanarak açabildim. Diğerinin yerinde olduğundan şüpheliydim. Açamamıştım zaten, aralamıştım. Pencereden ışık vuruyordu yüzüme, gözlerim acıyordu. Geceye dair hatırladığım çok az şey vardı. Bence en önemlisi Oya olmalıydı. Bide tabi havada uçuşan alkol ve diğer adını bilmediğim bir çok madde. Gözlerinden gözlerimi alamadığımı hatırlıyorum. Görür görmez "Kim bu kız?" diye kendime sordum. Gözlerimin ikisini de açtım. Bembeyaz bir odanın içerisindeydim, henüz doğrulamamıştım. Perdeden gözüme süzülen ışığa içimden sövüyordum. Biraz hareket ettim ve sağa doğru döndüğümde; gece, pişman olacağım bir şey yapmamış olmak için dua ettim. Feray yanımda yatıyordu. "Biz neredeydik? Neden birlikteydik? Ne yaptık? Yaptık mı? Tanrım!" içimde yanıtını bulamadığım bir sürü soru... Kaltak karı beni kandırmıştı. Bana sahip olmak istemediğini söylemişti. Ama şimdi aynı yatakta çırılçıplak yatıyoruz. Gece neler yaşandı öğrenmek zorundaydım.

Kızıl Ay - 6

Feray hanımla son konuşmamızın üzerinden bir hafta geçti. Ne bara geliyordu ne de telefonla arıyordu. Endişelendiğimden değil, sadece birazcık merak ediyordum. Dayanamadım " iyi misiniz? " diye mesaj attım. O sırada bara gidiyordum. Daha hava kararmamıştı. Cumartesi akşamları bar çok yoğun olurdu. Oturacak yer bulmayı bırak, ayakta duracak yer kalmazdı. Mesajıma cevap vermemişti şıllık. Kim bilir neler karıştırıyordu arkamdan. Bir şeyler konuştuk ve ben bir şekilde kabul ettim durumu ama nelerle karşılaşacağımı hiç bilmiyordum. Bir de ses çıkarmayışı beni daha çok geriyordu. Her aklıma geldiğinde bir sürü soru işaretleri beliriyordu kafamda. Tamamı cevapsız sorular... Gece boyu şarkılarımı söyledim. Sahneye gelen alkolün haddi hesabı yoktu. Bu gece müşteriler çok eğlendiler sanırım. Telefon numarasını peçeteleri yazıp gönderenler çoktu. İlerleyen saatlerde zaten koca arjantini üzerime dökmeyi başarmıştım. Sırılsıklam olmuştum. Sahneyi bir iki şarkı kala erkenden terk etme

Kızıl Ay - 5

Dersim başlamıştı ve ben hala telefonun alarmını kapatmaya çalışıyordum. Yataktan kalkamamıştım çünkü gecem kabuslarla geçmişti ve uyuyamamıştım. Sürünerek banyoya gittim. Beş dakikada duşumu alıp ikinci derse yetişmiştim. Öğle molası geldiğinde arkadaşlarla okulun yemekhanesine gittik. Üç çeşit yemeğe minimum parayı ödeyince dünyada benden mutlusu olmadığına karar verdim.  Ta ki telefonum çalana kadar. -Efendim Feray Hanım, buyurun. -Merhaba Tanay, nasılsın? -Teşekkür ederim, siz? -Bende iyiyim. Bu akşam buluşalım diyorum. -mmm... eee... şey... -Kem küm etmene gerek yok. Yer ve zamanı mesaj olarak sana bildiririm. Akşam görüşürüz. Dedi ve telefonu suratıma kapattı. Elimi yanlışlıkla verip kolumu kaptırmıştım sanırım. Söylediği adrese gitmezsem belkide sonrasında evime gelecekti. Evde bulamazsa iş yerime gelip beni çok rahat bulabilirdi. Bu risklere giremezdim. Herhangi bir yerde tatsızlık çıksın istemiyorum. Mecburen gidecektim. Mesaj geldi. Akşam saat 10:00'da Seğmenle