Kayıtlar

2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

2013 Dileklerim

Resim
2013'ten isteklerim var : 1.Başarı 2.Mutluluk 3.Para 4.Aşk Aslında daha çok dileğim var ama bu ilk dört dileğim gerçekleşirse ötekilerin hepsini yaparım.

İyi Geceler!

Resim
Uzun zamandır özlediğim bir şey varmış. Bu gece bunun yokluğunu çok daha fazla hissettim. Geçtiğimiz 4 yıl boyunca her gün bunu yaptım çünkü. Her ne kadar aradan 1 yıl geçmiş olsa da... Uyurken yanında birinin olmasından bahsediyorum. O hep yanımdaydı. 4 yıl boyunca birlikte yaşadık biz onunla. Ben işe gittim sabah erkenden, o evde kalmayı tercih etti hep. Bazı zamanlar sıkıntıdan iş bulup çalışmıştıda. Ama bunların pek önemi yok çünkü, artık uyurken iyi geceler diledikten sonra sarılıp uyuyabileceğim bir sevgiliye sahip değilim. İşte bunu; sevdiğim kişinin "iyi geceler" demesini özlüyorum. Geçmiş geçmişte kaldı. Orada kalan kişileri özlemiyorum. Üzeri yazılmış olan bir kağıda tekrar bir şeyler yazamazsın. Yazsan da hiç bir şey anlaşılmaz, çok karmaşık olur her şey. Benim özlediğim tek şey bu iki kelimeden oluşan ve bazen çok şey ifade eden tek bir dilek cümlesi: İYİ GECELER!

Eurovision 2013 | Türkiye

Resim
KAMUOYU DUYURUSU Kurumumuz, üyesi bulunduğu EBU’nun (Avrupa Yayın Birliği) Eurovision Şarkı Yarışmasına, 1975 yılında ilk kez katılmış ve bu güne kadar toplam 34 yarışmada yer almıştır. Ancak; 1976-1977 – 1979 ve 1994 yıllarında ise çeşitli sebeplerle yarışmaya katılmama kararı almıştır. Şarkı yarışması dönemi içerisinde ilk defa 1997 yılında Şebnem Paker’in yorumladığı “Dinle” adlı eserle alınan 3.lükle Türk kamuoyunun bu yarışmaya ilgisi artmış ve hep üst dereceler beklenir olmuştur. 2003 yılında Letonya/Riga’da Sertab Erener’in yorumladığı “Everyway That I Can” isimli eserin 1. Olması, Türk Kamuoyunun tüm dikkatlerini üzerine çekmiştir.. TRT son 10 yıl içerisinde; bir 1.lik( 2003), üç 4.lük (2004, 2007,2009) iki 7.lik (2008, 2012), bir 2.lik (2010)’le tarihi bir başarıya imza atmıştır. 2000’li yıllarda Türkiye’yi temsil eden yarışmacıların başarısında oylama sisteminin değiştirilmesinin, e izleyici oylamasının (televoting) etkisinin büyük olduğu değerlendirilmektedir. N

Kıyamet Kopacak(mış)

Resim
Yani bu mayalar bir takvim yapmışlar, son gün 21 aralık 2012 imiş. Yok canım daha neler? Ölmeye niyetim yok benim. Daha gencim yaşayacak çok şeyim var benim. 21 aralıkta kıyametin kopacağına inanlar ölsünler. Bide neymiş efendim "dünya üzerinde iki yere kıyamet kopmayacak"mış.. ba ba ba ba!!! La salaklar kıyamet bu, nereye gidersen git öleceksin, ne kurtulmasından bahsediyorsun sen arkadaş. Zaten o yerlere gidenlere Allah akıl fikir versin. Bol para saçsınlar, bıraksınlar oralara. Kerizler. Yani gündem ne kadar saçma bir konu. Kıyamet kopacak... Öleceğiz zaten bu Allah'ın emri. Öyle bir anlatılıyor ki; ağızları açık olan biteni dinliyor millet. Gerçekten kıyamet kopacağına inananlar var. Yazık gerçekten yazık...

Get Out Of My Life!

Ben onlara ne yaptım da hayatlarından beni çıkarma kararı aldılar? Bunu bilmek en doğal hakkım diye düşünüyorum. Ne yaptığımı bilmeden böyle bir anda atılmak pek hoşuma gitmedi açıkçası, zaten kimsenin hoşuna gitmez böyle bir şey. Bazı insanlarla kavga ettik, tartıştık ve karşılıklı olarak birbirimizi birbirimizin hayatlarından çıkardık. Bu olması gereken zaten. Benim için sorun teşkil eden şey ise; tek taraflı hayattan çıkarma! Bana sebeplerini söyledikten sonra istediğin uzaklıkta durabilirsin bana karşı. Neyin tribindesiniz siz bazı insanlar? Bu kadar korkak ve zayıf olmayın lütfen. Bir gün gelecek ve herkes birbirinin hayatlarından çıkmış olacak. Sende de kimse kalmayacak, sen de kimseye kalmayacaksın...

Aptal Sevinç

İçimdeki aptal sevincin nasıl bir açıklaması olabilir? Bu kadar çok mutlu olabileceğimi nereden bilebilirdi ki? Tek küçük bir laf o kadar çok mutlu etti ki beni... Umarım bütün vaat edilenler doğru olur da, bende büyük bir mutluluk yaşarım... Şu an bu mutluluğa çok ihtiyacım var. 

Şşşşşşşş! Sakinleş biraz!

Ş şşşşşşş! Sakinleş biraz Nasıl ama ? Bu kadar üzerine gitme. Belki kötü bir döneme girdi.  Yaptıklarını görmüyor musun? Biraz oluruna bırak. Düzelir belki kendi kendine. Beni çıldırtmak için elinden geleni yapıyor. Yıpratma kendini boş yere. Boşver. Elimde değil. Onu önemsiyorum. Bunların farkındayım. Bir süre böyle idare et. Bana bu kadar bulaştıkça rahatsız oluyorum. Üstesinden geleceksiniz, emin ol. Bizim üstümüze üstümüze gelirken mi? Evet. Bu zamana kadar hangi sorunu aşamadınız? Ne kadar zorlandığımın farkındasın. Bardak taşmak üzere. O bardağı alır kafanda kırarım, yeni bir bardak alıp öyle devam edersiniz hayatınıza. Sen ne dediğinin farkında mısın? Asıl sen neler söylediğini biliyor musun? Kimden yanasın sen? Aşktan yanayım. Belli, anlayabiliyorum. Bana inanmalısın. Bu da ötekiler gibi geçecek. Eğer tabi ben bazı şeylere son vermezsem.

Çıplak

Kar yağsa ya artık. Bu ihanet dolu topraklara. Belki biraz güzel görünürler gözümüze. Her şeyin üzerini örtsün yağan kar. Benim bile... Kapatsın içimdeki bütün korkuyu, nefreti, aşkı, öfkeyi... Saf ve temiz olduğumu düşünsün herkes. Bende herkesin öyle olduğunu düşüneceğim. İçimdeki ateş eritecek mi üzerimdeki karları acaba?   İçimde olan bütün duyguların ateşi, eritir diye korkuyorum temizliği. İşte bundan da korkuyorum ben. Günahlarımız daha çok diye, hiç bir zaman temizlenemeyeceğiz diye. Çıplak olsun herkes, üzerlerine kar yağsın. Çıplak ayaklarla bassınlar toprağa. Konuşmasınlar kimseyle, nefesleriyle eritmesinler karları. Ağızlarından yalan çıkmasın artık. Doğrularda sussun yalanlarla birlikte. Çıplağım ve korkuyorum hala daha Üzerime yağan kar Üşütmesi gerekirken beni Her kar tanesi değdiğinde vücuduma Sanki benden bir şeyler götürür gibi Çıplağım ve çıplağım daha fazla Kanımda alkol var Isıttıkça ısıtıyor beni Her yudumladığımda Daha çok gevşeyip sar

1 Aralık Dünya Aids Günü

Resim

Rengimiz

Bizim ilişkimizin rengi mavi Gökyüzünün rengidir mavi Sonsuz görünür Baş döndürür Benim rengim lacivert Deniz dibi gibiyim Soğuk ve ışıksız Yaşam zordur oralarda Vurgun yedirir bazen Sense sarı gibisin Güneş gibi parlarsın istersen Çöl gibi kavurursun Sımsıcaksın Şöyle de bir özelliğin var Her gün doğar Her gün batarsın

Yol Yakınken

Gerçekten ne kadar seviyesi düşük insanlar varmış... İnsanlar kalitelerini ayrıldıktan sonra daha iyi belli ediyorlar. Ayrılma kelimesine pek takılmayın, arkadaşlığın bitmesi durumunda da aynı şey geçerlidir. Mutlu olduğun her anın aslında yalan olduğundan Öpüştüğün her dakikada tiksindiğinden Anlattığın her sırrının uydurma olduğundan Bahsettiğin geçmişinin olmayışından Tamamen yalanlar üzerine kurulu bir dostluk bir arkadaşlık yaşamışız da haberimiz yokmuş meğerse... Allah'ım sana şükürler olsun ki başımıza daha kötü şeyler gelmeden öğreniyoruz bazı şeyleri... Ya daha kötü şeyler olsaydı.. Ya ben onu daha içten bağrıma basıp her şeyimi anlatsaydım... İşte o zaman her şey daha kötü olurdu. Şimdiyse yol yakınken dönmek en güzeli oldu.

William Fitzsimmons - I Don't Feel It Anymore

Resim
Bu şarkı son zamanlarda beni çok fazla etkilemiş durumda. İçten ve derinden gelen duygularımı ortaya çıkartıyor William Fitzsimmons - I Don't Feel It Anymore Hold on this will hurt more than anything has before What it was, what it was, what it was I've brought this on us more than anyone could ignore What I've done, what I've done, what I've done I've worked for so long just to see you mess around What you've done, what you've done, what you've done I want back the years that you took when I was young I was young, I was young, but it's done Oh take it all away I don't feel it anymore Oh take it all away Oh take it all away I don't feel it anymore Oh take it all away We'll fall just like stars being hung by only string Everything, everything, here is gone No map can direct how to ever make it home We're alone, we're alone, we're alone Oh take it all away I don

Bence Ben

Çekici kişilik Utangaç ve tutucu Esrarengiz Cömert ve sempatik Rahat ına düşkün Duyarlı Hizmet etmekten zevk alır Kolay sinirlenmez Güvenilir Nezakete önem verir İyi bir gözlemcidir İntikamcıdır Seyahat etmeyi sever Dikkat çekmeyi sever Dekorasyona meraklıdır Tempolu müzik leri sever Çok değişkendir

Eşek Şakası

Resim
Korkunun ecele faydası yoktur dedik ve eeEEeşŞşŞşşşEEeEeekkkkkK şakası yapmaya karar verdik. Madur olarak Çağdaşı seçmiştik. Artık her şey için çok geçti. Voltage Music (Gerilim Müziği)

Yalanların Ağırlığı

Yalanlarla dolu bir dünya üzerinde aylar aylar önce tanışmışlar. Yalanlarla beslemişler arkadaşlıklarını. Yalanlar büyütmüşler birlikte mutlu olduklarını zannedercesine. Bu yalanlar yavaş yavaş yerini doğrulara bırakmaya başlamış. Doğrular girmeye başlamış hayatlarına. Korkar olmuşlar bir yerden sonra. Doğrular ağır gelmeye başlamış bunların omuzlarına. En sonunda bana geldiler. Yalanlarla dolu olan dünyada doğruları söyleyen bir insana ihtiyaçları olmuş. Anlayacağınız onlara ağır gelen yükü başkasıyla paylaşmak istemişler. Ama bende paylaştım onlarla "doğru" yüklerimi. Onlara bu "doğru yük" daha ağır gelmeye başladı. Daha çok korkar oldular "doğru" olanlardan. Saklanmaya çalıştılar bir süre karanlık odalarına. Olmadı. Doğrular onları çıkarmak zorunda kaldı sokağa. Omuzlarındaki yükle kambur bir şekilde yürür oldular sokaklarda. Utandılar çoğu zaman. Kuytu köşelerdeki cafelere oturdular ilk önce. Ama bu yeterli olmadı. Taşıdıkları doğrular onları gitgide

Elifadonica

Artık eskisi gibi her hafta sonu birileri ile dışarı çıkmak istemiyorum. Beni yoran ilişkiler, yeni tanışmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların da özetini çıkarmaya başladım İlişkilerde tasarrufa gidiyorsun her şeyde olduğu gibi Ve gereksiz insanları hayatından atmak istiyorsun Yapmacık, inanmadan konuşmak istemiyorum artık. Beni anlamayanlarla konuşmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi. İstediğime istediğimi deme özgürlüğüne sahibim, eleştirme hakkını oluşturan yaşamışlık ve yeterli yaş faktörü artık bende de var 'Ben demiştim', 'ben bilirim', 'ben zaten anlamıştım' Sendromunda olanlarla arkadaşlıkları bir kez daha sorguluyorsun. İlişkilerini sadeleştirmeye başlayınca sıra iyi ve kötü gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun. İyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum. Dostlar ihtiyaç olduğunda göçmen kuşla

Yusufçuk (Dragon Fly)

Resim
Yusufçuk ruhuna sahip olmanın anlamı, hiç durmaksızın kendi rüyalarının, umutlarının dileklerinin ve ihtiyaçlarının ifadesi için çabalamadır.

Kırma

İçimde kalmasına izin verdim duygularımın Bu sefer dışarı vurmadım Önceden vurdum da ne oldu Gelen bana vurdu giden bana vurdu Belkide pişman olacağım Sadece mantığımı kullandım Kalbimi susturdum Ben geleceği düşünerek hayaller kurarım Biteceğini bile bile başlamam artık bir aşka O yüzden yalnızım zaten Yaşayamıyorum Kırılmasına izin vermiyorum kalbimin Mantığım böyle olmasını istedi aşkım Kalbimi sana verdim geçen gün Bundan senin bile haberin yok Hatta mantığımı bile kandırdım Onunda haberi yok aşkım Aşkım diyorum sana Çünkü bu kalp açık sana Sen ne hissediyorsun bilmiyorum Eğer aynı duygulardaysan Ve eğer söylersen bana Ben zaten şimdiden aşkım demeye başladım Belkide kendi kendime kuruntular yaratıyorum Aşkım beni duyuyorsan Nereye gideceğini biliyorsun

Eyvallah

Adamım ilk önce. Bir gruba ve aileye dâhil değilim ama bir duruşa sahibim. Her insan gibi huzur veririm. Ya gelince; ya da gidince. Yaşadığımın farkındayım. Çünkü hayatımda inişler ve çıkışlar var kalbimizin ritmi gibi. İnsanlarla yüz yüze konuşarak tanımaya ve her sorunu halletmeye yönelik çaba gösteririm. Ama bazı insanlar geliyor önüme, hangi yüzüne konuşacağımı bilmiyorum :( Bu yüzden yanlış bildiğim yolda herkesle yürüyeceğime, doğru bildiğim yolda tek başıma yürümüşümdür hep. Hayatımda bir kalbime aldıklarım vardır; birde kaale almadıklarım :) İsrafı sevmem. Tabağıma yiyebileceğim kadar yemek, hayatıma sevebileceğim kadar insan almışımdır. Sonradan karın ve baş ağrısı çekmemek için :) Güzel bir duygudur AŞK; sandığımız kadar değil, yandığımız kadardır. Kimine göre de alt tarafıdır AŞK; kimine göre sol tarafı. Kadere inanır ya nasip derim :) Nasip de istenen değil, hep verilendir. Nasipse gelirmiş Çin’den, Yemen’den; nasip değilse senin olsa bile kayar gidermiş elden. Cehaletin mu

Şu Seni Deli Gibi Seven Kişi

Hani şu senin deli gibi sevdiğin kişi bir gün sana “seni seviyorum” der de, çıkarsanız, anlatayım neler olacak: İlk önce sana seni sevdiğini söyleyecek, senin için uğraşacak, seni mutlu edecek, sana sarılacak, seni öpecek, sana istediğin herşeyi verecek. Hediyeler alacak, seninle uyuyacak, gezecek, birlikte kahkahalar atacaksınız. Sonra yemek, sonra resim, herşeyi birlikte yaşayacaksınız. Ayakların yerden kesilecek, herkese onu anlatacaksın, hatta ondan başka hiçbir şeyi konuşmayacaksın. Onun sonsuza dek yanında olacağını düşünüp, onun için herkesi karşına alacaksın. Hayatını, ondan ibaret gibi anlatacak ve yaşayacaksın. Gözlerinde kaybolacaksın, ellerini bırakmak istemeyeceksin, üşüdüğünde ona sarılacaksın, kalbinin atışını hissedeceksin, kokusunu ciğerlerine kadar ezberleyeceksin. Ne zaman ne yaptığını, mimiklerini, kirpiklerini, ellerini aklına gelecek ne varsa bir bir aklına işleyecek hepsinin şekli şemali. Herşey güzel gidiyor diyeceksin, sonra bir şey olacak. Bir soğukluk

Bana Sor

Sen özlemeyi bir de bana sor Gece olunca yalnızlık sarınca bedenimi Onun, eli tutsun ellerimi diye beklemeyi Bana sor severken özlemeyi Bir ses ararken kulaklarım Sevdiğini söylerken fısıldamanı Gözlerim seni ararken Karanlıkta hayalini görmeyi Karakaşını kara gözünü… Sen bana sor Aslında bana çok yakın Ama bir o kadarda uzak oluşunu Elimi göğsüme sokup okşamayı Seni özleyen kalbimi… Yüreğimin titremesini İçimin aniden ürpermesini Şefkatin ve üzerime titremen Aklıma gelirken benim mutluluğum Hasretimden süzülen birkaç damlayı Bana sor sensiz sessiz ağlamayı Yanımdaymışsın gibi yatakta yorgana sarılmayı Bedenimi sarmayı beklemeyi Teninin kokusunu içime çekmeyi Sensizken seninle sevişmeyi Bana sor bitanem Bana sor sen özlemeyi Özlemenin en acı en yalnız çığlıklarını Ben iyi bilirim Özlemle şu yüreğimin Her defasında aynı şekilde Heyecanla atmasını Sen bana sor birtanem

Suskunuz

Suskunuz... Hem de çığlık çığlığa bir suskunluk bizimkisi... Bu konuşacak bir şeyimiz olmadığından değil. Konuşmaya çalıştığımız şeylerin, alıştığımız yalnızlığımızdan uzaklaştırması aslında bizim korkumuz... İkimiz de cesaret edemiyoruz. Öylesine alışmışız ki içimizde büyüttüğümüz yalnızlığımıza. Seviyoruz onu. Bekli de yaşandığında yok olacağı korkusu bizi tereddütte düşüren. Kaybetmekten korkacağımız bize ait bir şey oluşturma kaygısı... Sen yapamadığın hamlenin, hayatin boyu inanmak istediğin değerlere sahip gibi gördüğün düzeni yok etme girişiminden başka bir şey olmayacağını düşündün hep... Bense yılların verdiği bir alışkanlıkla içinde var ettiğim bana daha fazla acı vermemek için susmayı tercih ettim... İçimden çiğlik atarak susuyorum... Susuyorum... İçimde o kadar güzelsin ki... Sana susuyorum... Demiştim ya "yüreğim susmayı öğreniyor". Asli yok. Sevdiğini anladığında içinde duyduğun çiğliğin yankısı hiç bitmiyor. O hiç susmayacak... Her gün, her saat b

Bak Buda Başlık: Çağdaş

Resim
Kimse bilmezdi onun gerçek duygularını. Kapalı bir kutu gibiydi adeta. Kilitlemişti kendini dışarısının barbarlığına. Korkuyordu. Küçücüktü yüreği. Daha önce emanet etmişti kalbini, biliyordu acı çekmenin ne demek olduğunu. Bu yüzdende korkuyordu. Acı çekmek istemiyordu mutluluğun sonunda. Mutlu olmuştu hemde çok mutlu olmuştu. Kimsenin bozamayacağını düşünüyordu mutluluğunu. Hiç bitmeyecekmiş gibi yaşadı mutluluğunu. Her gün her dakika... Nerden bilebilirdi ki aşkın vermiş olduğu mutluluğun en sonunda ona acı çektireceğini. Fitil fitil burnundan geleceğini nerden bilebilirdi ki? Neyse gidelim de meze alalım bari. Çok alaklı oldu biliyorum. Ama yanınmda o kadar salak bi çocuk oturuyor ki bütün konsantrem dağılmış durumda. Bok ye emi Çağdaş!

..... bir insanım

Aynı şarkıyı 100 kere dinleme manyaklığı olan,sabah suyu yüzüne çarparken suyun bileklerden dirseklerine akmasına uyuz olan, buzdolabını açıp boş boş baktıktan sonra kapayan, kulağında mp3 ile gezerken klip tadında yürüyen,elleri...ni bir türlü ısıtamayan, çift bölmeli çakmakta her iki tarafta gaz seviyesini dengeleme ihtiyacı duyan, girdiği kapalı bir mekanda ilk önce çıkış kapısının nerede olduğunu arayan, masaya oturduğu zaman ilk olarak ayaklarını koyacak yer arayan, küçükken radyodan kaset dolduran iki eli birden doluyken elektrik düğmesini burnuyla açıp kapayan, kedinin miyavlamasını bakışlarıyla susturmaya çalışan, otobüsü kaçırınca gurur yapıp arkasından koşmayan, çorap giymeyip biraz hava alsın diyen,hiçbir bebeğin ağlamasına tahammül edemeyen, hayatında hiç lost izlememenin eksikliğini hissetmeyen, arabayı müzik olmadan hareket ettiremeyen, limonun tekbir damlasına bile uyuz olan, eşek kadar kızların 3 yaşındaki kızlar gibi konuşmalarına sinir olan, yolda giderken kaldırımd

Kahkaha - Karınca - Koreli

Güldüm, kahkahalara boğuldum. Dikkatini çekmiş olmalıyım. Bana baktı uzun uzun, süzmeye çalıştı beni. Kafamı çevirmedim bilerek. Benim dikkatli bir şekilde baktığımı görünce çevirdi aniden kafasını. Ben Koreliler gibi bakmaya devam ettim. O da arada bir kafasını çevirip çevirip bakmaya çalıştı. Bakışlarımla buna müsaade etmemiştim ezip geçmiştim adeta. Ama sonrasında bende arkadaşlarla muhabbette öyle bir dalmışım ki onun varlığını bile unutmuşum. O pis bakışlarını yakaladım yine. Kötü kötü bakıyor gibiydi. Akşam tenhada kıstıracak gözlerle bakmıştı sanki. Biraz sinirlerim bozulmuştu. Masasından kalktı, kapıya doğru giderken yanımdan geçecekti ki; ben birden dikiliverdim önüne. Ben aniden ayağa kalkınca biraz gözlerim bulandı. Miyop olduğumu unutmuşum, uzağı göremiyordum. Gözlüğümü taktım bir daha baktım. Bana bakan o sinsi ve kötü gözleri görmeye çalıştım. Ama nafile başaramadım. karşımda o kadar küçülmüştü ki onu görebilmek için çömelmem gerekiyordu. Ve bu duruma bir kahkaha daha p

Kendi Kendinle Düello

Özeleştiri, özün, nefsin, insanın kendisini eleştirmesidir; duygu, inanç, düşünce ve davranışlarını belli bir gerçeklik ve değerler tablosu/şablonu içine yerleştirerek test etmesi, denemesi ve değerlendirmesidir.  Yukarıdaki tanım aslında her şeyi özetlemiş bir şekilde anlatıyor. Çoğu insan aslında kendisini eleştirmez, kendisini eleştirenleri de hiç sevmez. Hep saldıracak, eleştirecek başka insanlar bulmaya çalışır hayatında. Kimse mükemmel değildir önce bunun farkına varalım. "Hatasız kul olmaz" demiş Orhan baba.  İnternette öz eleştiri ile ilgili biraz araştırma yaptım. Çok ilginç yazılara rastladım. İşte bunlardan bir kaç tanesi: "Özümü niye eleştireyim iyi,peki eleştireyim özüm mükemmelsin. Ben üzümü eleştireyim  onun çöpü var ."   "Kendiyle yüzleşebilen insan hayatla daha kolay yüzleşir ve bir çok olumsuzluktan galip çıkar."   "Kendi kendinle düello"   " K işinin kendi davranışlarını objektif bir şekilden gözden geçirmes

Şizofrenik Bir Şey

birden gökyüzü aydınlandı ve bir yıldız düşüverdi gökten yeryüzüne. aslında o kadarda uzakta değillermiş. hepsi bir göz yanılgısıymış. burnumuzun ucunu bile yanlış görüyormuşuz. aslında görmüyormuşuz bile sadece bakıyormuşuz. elimizi uzatsak alacakmışız elmayı, armudu... tahmin ettiğimiz kadar ulaşılması güç bir yer değilmiş antartika. Bir adımlık mesafeymiş. Bir nefeslik hava varmış aslında dünyada. sadece benim için olan. İşte bu konuda iyi bir çözüm yolu bulmuşuz kendimize. Yanılgılara devam etmişiz yanılmışız sürekli. Dünyaya gelmiş bir çok insan, bir çok bebek, bir çok kadın, bir çok yaşlı, bir çok ceset... Kullanmışlar dünyadaki havayı. Sadece bana kadar varmış aslında. Atmosfer o kadar küçükmüş dünyada. Gerçi nefes bile almaya ihtiyaç yokmuş. Çok uzun zaman nefessiz kalabiliyormuşum ben. Mesela şu an 34dakika 325saniyedir nefesimi tutuyorum. Bir gariplik yok bunda. Her şeyin daha iyiye gittiği bir yermiş önceden burası. Ben dinledim dünyayı, anlattı bana her şeyini. Mavi ve yeşi

Acele az kullanılmış sevgili arıyorum (!) | Bulduklarım vol9

Bugünkü konuma geçeyim. Konum; Acele Az Kullanılmış Sevgili Arıyorum... Ne demek bu şimdi diyebilirsiniz. En doğal hakkınız tabii bunu söylemek. Şöyle diyeyim ben sürekli sitelere üye olan, bilgilerimi sağa sola bırakan birisiyim ve ne zaman bıraktığımı hatırlamadığım bir arkadaşlık sitesinden birisinin profilimle ilgilendiğine dair bir e-posta gelmiş. Ben de meraklıyım girdim baktım... Siteye girdiğimde ortamın çok garip olduğuna şahit oldum. Kişiler videolarını da ekleyebiliyorlarmış. Ve merakım bir kat daha arttı acaba insanlar kendilerini nasıl tanıtıyorlar diye. Ve arama alanına gidip, tüm videoları görebilmek için en geniş arama aralıklarını seçtim ve ara dedim. Karşıma erkeklerin %90'unu oluşturduğu bir sayfa geldi ve incelemeye başladım. Yurdumun erkeklerinin neresine düşkün olduğunu gayet iyi bildiğimden onların kendilerini övmeleri, saçma saçma ve sanki oraya video bırakmakla adam olmuş gibi gerile gerile konuşmalarını "güleriz ağlanacak halimize" modund

Boşa Vakit

Boşa geçirdiğim zamanları düşünüyorum aslında şu an. Bir anda da yazma isteği geldi nedense. Uzun bir yazı olacağını düşündüğümden olsa gerek. Çok boşluklu bir hayat hepimizinki aslında. Şu an burda bunu yazıyor oluşum bile bazılarınız için "boşa vakit geçirmek" diye yorumlanabilir. Ben şu an öyle görmüyorum ama... Herkes kendi yaptığı şeyleri "dolu" bulur ve yapar. Bana göre bomboş olan bir şey belki senin olmazsa olmazlarındandır. Boş arkadaşlıklarımda oldu. Hepimizin olmuştur zaten. Kimseye bir şey kazandırmayan boşlukta asılı duran arkadaşlıklar. Yavaş yavaş onlardan kurtulmaya başladım ben zaten. Çıkartıyorum bana bir yararı dokunmayanları ya da bir yararım dokunmayanları. Ha eğer sizde(ya da sende) bir yararımı görmüyorsanız beni çıkartın hayatınızdan. Laf olsun torba dolsun diye bir sürü arkadaş edinmişim zamanında. Şimdi ise ayıkla pirincin taşını! Artık dolu dolu bir hayat yaşamak istiyorum zaten. Az olsun arkadaşlarım ama öz olsun! O kadar kuru kala

Kurbağa Prens (Zeliha Sunal)

Resim
Zaman seni beklemez Gecikirsen hiç iplemez İzin vermezsen eğer Kimse seni üzemez Her şart her koşulda Kendini elden bırakma Eylemsiz olma Her şeye susma Dengemi bozma E fazla konuşma Her aşk için bin kere öldük Dimdik kendimize döndük İçinden prens çıkacak diye Bilsen kaç kurbağa öptük Söz:  Neslihan Demirtaş Müzik:  Neslihan Demirtaş

Öz Eleştiri: Umursamazlık

Bu "umursamaz" kelimesi ölsün gebersin istiyorum. Bana yapışıp kaldı resmen. Çıkartamıyorum üzerimden. Neler neler kaçırdığımın farkında değilim. Farkındayım aslında... Ne kadar lanet bir huy bu! Umursamaz olmayı ben istemiştim. O zaman daha az acı çekeceğimi düşünmüştüm. Evet aynen öyle...Daha az acı çekiyorsunuz. Tabi sadece ilk başlarda... Sonra bu umursamazlık yerinde durmuyor. Sürekli seviyesini yükseltiyor yükseltiyor yükseltiyor... Bir yerden sonra gerçekten durdurulamaz bir hal alıyor. Büyüyor git gide. Ve hiç bir şekilde buna müdahale edemiyorsun. Bulaşıcıdır umursamazlık. Umursamazlılığı kabul edenlere bulaşıverir. Çabukcak öğrenirler onlarda bu huyu. Kabul etmek istemeyenler zaten uzaklaşırlar. Yavaş yavaş insanları kaybedersin. Kaybettiğin insanlar çoğalır çevrende... Çoğu zaman yalnız kalırsın. Bunu kendim istemiştim. Umursamaz olmayı ben seçtim. Ben yaptım bunu. Acısını ben çekiyorum tabikide... Yeni edindiğim arkadaşlarımı da bu yüzden kaybediyorum işte..

Sıkılınca Böyle Oluyor

Resim

Gün İçinden

Sabah olur gün ağırır Bir yanın hala uykuludur Gözlerin kapalıdır hala Her yanın uykuludur aslında Üşürsün o yok diye yatakta Yıkarsın elini yüzünü Duş alıp kahvaltını yaparsın Bir kahveyle açarsın uykunu Otobüse binersin tıklım tıklım Ondan ayrılınca arabanı sattığını hatırlarsın Üç durak önce inersin Yürüyüp temiz hava almak için Önceden öyle yapardın çünkü Arabanı üç sokak öteye park ederdin Onun bıraktığı bir alışkanlıktı Rüyanı hatırlarsın Neden uyanmak istemediğini hatırlarsın O vardı rüyanda güzellikler içinde Masana oturursun aklın bir karış havada Bazen işleri karıştırırsın "Aman boşver!" dersin Kapatırsın gözlerini  Onun hayali.... Aynaya baktığında 5yıllık geçmişin bıraktığı izleri görürsün Yan masanda oturan kişiyi o zannedersin Telefonda konuşan sanki o Delirdiğini düşünüyorsun Çıldırmadın sen ama Sadece aşıksın hala Gidenin arkasından ağlama Artık hiç bir zaman dönmeyecek sana...

Piknik Sefamız!

Resim

Hepsi Aynı Şehir: KOCAELİ

Resim

Başlıksız

sade kahve  gece  ışıkları  sokak hayvanları  çikolatalarım kaldırım üstü kafeler şehirler arası otobüs yolculukları deniz kıyısı fahişeler arabam bol mayonez ve ketçaplı makarnalar canını acıttıklarım canımı acıtanlar yanlış anlaşılmalar kitaplarımdaki  dükkanlar çantam üstü kapalı sohbetler zoraki gülümsemeler peşimdekiler yetişmeye çalıştıklarım geç kaldıklarım her sabah uyanmak zorunda olmak kırmızı ışıkta bekleyen dilenciler gökdelenler parfüm kokuları kuşlar hafta sonu tatilleri yarım kalan hikayelerim balıkçı ahmet amca tuzlu fıstık ve bira trafikte dur kalk yapmaktan ağrıyan bacaklarım arkadaşlarımın üzerimde bıraktığı fondoten ve ruj izleri sessiz kalmayı beceremeyen telefonum aradığım huzur "farkında olmak" her şeyin ve empati yaparken içini okuduğumda insanların gözlerine baktığımda gördüğümde bütün yaşadıklarını ve hayat hayat hayat kendimi hep kaçarken buluyorum...