Kızıl Ay - 5

Dersim başlamıştı ve ben hala telefonun alarmını kapatmaya çalışıyordum. Yataktan kalkamamıştım çünkü gecem kabuslarla geçmişti ve uyuyamamıştım. Sürünerek banyoya gittim. Beş dakikada duşumu alıp ikinci derse yetişmiştim. Öğle molası geldiğinde arkadaşlarla okulun yemekhanesine gittik. Üç çeşit yemeğe minimum parayı ödeyince dünyada benden mutlusu olmadığına karar verdim.  Ta ki telefonum çalana kadar.

-Efendim Feray Hanım, buyurun.
-Merhaba Tanay, nasılsın?
-Teşekkür ederim, siz?
-Bende iyiyim. Bu akşam buluşalım diyorum.
-mmm... eee... şey...
-Kem küm etmene gerek yok. Yer ve zamanı mesaj olarak sana bildiririm. Akşam görüşürüz.

Dedi ve telefonu suratıma kapattı. Elimi yanlışlıkla verip kolumu kaptırmıştım sanırım. Söylediği adrese gitmezsem belkide sonrasında evime gelecekti. Evde bulamazsa iş yerime gelip beni çok rahat bulabilirdi. Bu risklere giremezdim. Herhangi bir yerde tatsızlık çıksın istemiyorum. Mecburen gidecektim.

Mesaj geldi. Akşam saat 10:00'da Seğmenler Parkında. Hiçte sormadı telefonda sahnemin olup olmadığını. Sokakta buluşmak istemesinin sebebini de anlamadım. Çalıştığım barda da konuşabilirdik aslında. Aman yok yok. Bide onunla aynı masada oturup bir şeyler konuştuğumuzu görenlere sonrasında açıklama yapmak zorunda kalmak istemiyorum. Seğmenler parkında buluşmak mantıklıydı. Rahat rahat anlatırdı ne anlatacaksa artık.

"Nasıl reddederim?" diye kafamda senaryolar yazmaya başladım. O gece ağzımdan "Tamam" kelimesi çıkmış olabilir ama istemeden çıktığının farkında o da. Buna rağmen hala peşimi bırakmadı. Ben hala kurgu üzerine kurgu yazıyorum. Acaba öyle mi olacak, böyle mi olacak?

Saat yaklaştıkça bendeki heyecan yükseliyordu. Parka biraz erken gittim. Çekirdek kalmış ceketimin cebinde. Biraz bayatlamış ama hala yenebilir vaziyette. Feray hanım parka geldiğinde aradı, arabanın yanına gidip onu aldım ve uzun bir yürüyüşe çıktık. Biraz serindi hava, üzerinde uçları püsküllü olan bir şal atmıştı. O şalın altından kolunu çıkarıp koluma girdi. Hemen konuya daldı ve başladı anlatmaya.

-Biliyorum ilk teklif cümlem çok açık değildi. Yanlış anlaşılmayı çok müsait bir cümle ile geldim sana. Ama sakın yanlış anlama beni. Seninle yatıp kalkma derdinde değilim. Bazı davetlere katılıyorum ve yalnız olmak istemiyorum. Yanıma bir kavalye istiyorum. Çünkü yalnız bir kadın olmak çok zor. Ne kadar güçlü olursan ol, bir erkeğin bakışlarından kaçamıyorsun. Katıldığım davetlerde diğer bekar erkeklerin sürekli bana askıntı olmasından bıktım. Biri bitse bir diğeri başlıyor. Bundan sonra her gittiğim davete sende benimle birlikte gel. En azından ben biraz daha kendimi rahat hissederim. Hem sen de yeni ortamlarda yeni insanlar ve yeni deneyimler kazanmış olursun. Bakarsın benden kazandığının daha fazlasını veren bir iş bulursun. Belli mi olur? 

Her bir cümlenin arasına girip konuyu tamamen kapatmak "Hayır, ben hiçbir şeyi kabul etmek istemiyorum. Sizin kavalyeniz, partneriniz (ya da siz her ne diyorsanız adına) olmak istemiyorum." demek istiyordum. Sırf onu susturmak için isteksizce söylediğim "Tamam" kelimesi beni nerelere getirtmişti. Ama bir yanda da para beni cezbediyordu. Çünkü kötü bir durumdaydım ve acilen çok paraya ihtiyacım vardı. Feray hanım gayet samimi konuşuyordu. Tahmin ettiğim gibi ahlaksız tekliflerde de bulunmamıştı. En azından anlattıklarından kötü yola düşmeyeceğimi hissetmeye başlamıştım. Zerre kadar güvenmediğim insana, bir anda para sayesinde ısınmıştım. Resmen beni parayla satın almıştı. Kölesi olacaktım onun. Böylesi kötü bir durumda olmasam asla kabul etmeyi dahi düşünmezdim.

Feray hanıma teklifi biraz daha düşüneceğimi söyledim. Çünkü hala hiç bir şeye hazır hissetmiyorum. Parasızlıkla başa çıkabilir miyim? Bir gün daha yaşayabilir miyim? diye günlerimi geçiriyordum. Böyle bir fırsat elime geçmişken kaçırmamalı mıydım? Tek sefer de alacağım para beni zaten baya rahatlatırdı. Bir daha da yapmazdım. Bir bahane bulup bir daha gelmek istemediğimi söyleyebilirdim. Tek celsede boşanabilirdik bizde. Belki bir daha peşime düşmezdi, arayıp sormazdı. O kısacık on beş dakikalık yürüyüşümüz bana beş saat gibi gelmişti. O anlatırken bende bir yandan kendimle konuştuğum için üç kişilik eforu, tek başıma sarf etmiştim. 

-Hadi evine götüreyim seni.
-Teşekkür ederim. Ben yürüyerek eve gideceğim. 
-Tamam, sen nasıl istersen. Hoşça kal, görüşürüz.

Uzun bir yürüyüşün sonunda eve vardım. Kafam kazan gibi olmuştu düşünmekten. Mesaj atıp kararımı Feray hanıma söylemeye karar verdim. Fazla beklemenin bir anlamı yoktu. Yürürken en ince ayrıntısına kadar düşünmüştüm her şeyi.

Kabul ediyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AŞK İKSİRİ

BÜYÜK MAVİ BALİNANIN ÇIĞLIĞI

AKVARYUMUN İÇİNDE