Kızıl Ay - 4

Onun bana özel olarak aldığı takım elbiseyi giydim. Beni almasını bekliyorum. Telefonum çaldı. Kapıda beklediğini söyledi. Hazır ve nazır beklediğim için hemen aşağıya indim. Hava yeni kararmaya başlamıştı, biraz bulutluydu gökyüzü. Umarım yağmur yağmaz, yağarsa bile inşallah açık havada duracağımız bir yere gitmiyoruzdur diye içimden geçirdim.

Gideceğimiz yere varana kadar ikimizde tek kelime konuşmadık. Elimden sigara düşmüyordu. Biri bittiği anda bir diğerini yakıyordum. Ben inanılmaz gergindim. Arabanın içi o kadar duman altı olmuş ki parfüm şişesinin tamamını üzerime döktüm arabadan inerken. İyi ki yanıma almışım. Afilli bir villaya geldik. Kapıda iri yarı adamlar vardı. Bizi görür görmez "Hoş geldiniz" dediler ve sonra kapıları sonuna kadar açtılar.

İçeri girince iki yandan merdivenler çıkıyordu üst kata. Sağ tarafta uzun bir koridor vardı. Koridora doğru yürüdük birlikte. İşte şimdi konuşmaya başlamıştı. "Her şeyi bana bırak. Kimseyle konuşma. Konuşacak olursan da kısa ve net cevaplar ver. Kesinlikle detay anlatma. Ben zaten yanından hiç ayrılmayacağım. Heyecanlanma. Rahat ol ve ortamın tadını çıkarmaya çalış" dedi. Bende kafa sallayıp "Tamam" demekle yetindim sadece.

Koridorun sonuna geldiğimizde koluma girdi. O kıpkırmızı elbisenin içinde adeta parlıyordu. Benim gibi bir gencin kolunda, o büyük salona girer girmez bütün herkes bize doğru bakmıştı. Ben biraz heyecanlanmıştım. Kalbimin atışını duyabiliyordum. Hatta bence o bile duyabiliyordu. Kalbim kolumda atıyorsa eğer kesinlikle hissetmiştir. İçerisi baya kalabalıktı. 5-6 tane poker masası vardı. Bir masanın yanına doğru gittik. Önce izlemeye başladık. Sonra o "Hayatım sen oynamayacak mısın?" dedi.

Rulet oynayıp kaybetmiş gibiydim. Hayatım? "Hayatım" dedi biraz önce bana. Bozuntuya vermemeye çalışıyorum ama yutkunamadım resmen o kelimeyi duyunca. Eli kolu başka oynamaya başladı birden bire. Dur hele daha yeni gelmişiz. Hem ben poker oynamasını bilmem. Ne yapmam gerekli onu da bilmiyorum. Ayrıca bunları yaparken de eli kolu rahat durmuyor. Vücudumun haritasını da çıkartıyordu.

Alkol söyledim. Artık ne getirirse getirsin içeceğim. Çünkü bu gecenin altından ayık kafayla asla çıkamam. Kesin sarhoş olmalıyım. Bir getirdi iki getirdi üç getirdi. Benim nöronlar artık birbirleriyle bağları koparmaya başladılar hissedebiliyorum. Bir yandan oynamaya çalışıyorum bir yandan kaltak karının eli kolu fazla oynamasın diye onunla ilgileniyorum bir yandan da içip hatırlamamak istiyorum.

Tabi o kadar içince insanın idrar torbasının dolması çok normal. Acaba tuvalet nerede? diye düşünürken garsonlar yardımcı oldular. Sanki içimde yılların birikimi varmış gibi net 5 dakika işemişimdir. İşte tam bu sırada ıslaklığı hissetmeye başladım. Sanki tuvalete değilde üzerime yapıyormuşum gibiydi. Ve bir anda polis arabalarından çıkan siren seslerini duydum. "Eyvah" dedim. Kan ter içinde yataktan "Eyvaaaah!" diyerek sıçradım. Bu kadın beni ürkütmeye başlamıştı artık ve kabuslarımın baş kahramanı olmuştu. Bir şekilde onu başımdan uzaklaştırmalıydım. Ve bide o gece gerçekten ıslaklığı üstümde hissetmiştim. Uyandığımda yatak sırılsıklamdı. Yaşadığım şeyin rüya olduğuna mı sevinmeliydim yoksa daha şimdiden altıma işeyecek kadar berbat durumda olduğuma mı üzülmeliydim? Sanırım başıma büyük bir bela aldım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AŞK İKSİRİ

BÜYÜK MAVİ BALİNANIN ÇIĞLIĞI

AKVARYUMUN İÇİNDE