Zeytinyağı ve Kum
Bugün ne yazacağımı bilmiyorum
desem yalan olur. Aslında çok iyi biliyorum, fakat kelimeler boğazıma
düğümleniyor. Bazen bir şeyin bittiğini hissedersin ya… Tıpkı mevsimlerin
değişmesi gibi, sessiz ama kesin bir dönüş olur içinde. Geri dönüşü olmayan bir
son gelir ve sen sadece seyredersin. İşte ben tam o noktadayım. Artık senin
benimle olmaya gönlün olmadığını anlıyorum.
Bunu bir süredir fark ediyorum
aslında. Her geçen gün aramızdaki mesafe biraz daha uzuyor, ilgin benden başka
yerlere kayıyor. Ben elimden geleni yapmaya çalışırken, sen sorunlarımızı
halının altına süpürmeyi seçiyorsun. Sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyor,
yoluna devam ediyorsun. Ama ben dile getirdiğimde, senin gözünde sürekli “sorun
çıkaran taraf” oluyorum. Oysa tek yaptığım, içimdeki yangını anlatmak… Ve bu
haksızlık, kalbimi her geçen gün biraz daha kanatıyor.
Bir süs eşyası gibi
hissetmekten yoruldum. Hayatında bir biblo gibi, sadece varlığımla güzel
görünsün diye duran biri olmak istemiyorum. Ben, senin hayatına gerçekten dahil
olmak istedim. Tıpkı iki farklı sıvının birbirine karışması gibi, seninle
bütünleşmek, bir olmak istedim. Ama olmadı. Ne kadar karışmaya çalışsak da sen
hep zeytinyağı gibi üste çıktın, ben ise kum gibi dibe çöktüm. Herkes kendi
yerinde kaldı. Ve biz hiçbir zaman bir bütün olamadık.
Şimdi ise farkındalığım arttı.
Artık mutsuz olduğumu saklayamıyorum. Yalnızca “idare etmeye” çalışarak
yaşanmaz. Kalbim daha fazlasını hak ediyor. Ve bu yüzden gitmeyi seçiyorum.
Çünkü bu umursamazlık, bu ilgisizlik, bu sessiz acı bana fazla geliyor.
Ben gidiyorum.
Ve gitmeden önce sana bir şey
bırakıyorum:
İnsan, yaşattığını yaşamadan
ölmezmiş. Umarım bana yaşattığın her duyguyu bir gün tek tek hissedersin. Aşkı
da, özlemi de, sevgiyi de, hasreti de, ilgisizliği de, içten içe büyüyen o
acıyı da…
Yorumlar
Yorum Gönder