Kendini Kaybetmeden Sevmek: Sınırların Romantizmi
Bazı anlar vardır, içinde kopan fırtınaları dışarıdan kimse göremez. Gülümsemeye devam edersin, başkaları rahatsız olmasın diye acını bile zarif bir sessizliğe sararsın. Ama içinde öyle büyük bir yorgunluk vardır ki... Bir adım daha geri çekilmek, bir özür daha dilemek, bir gün daha kendini yok saymak seni içten içe tüketir. Biliyorum, birilerini kırmaktan korkuyorsun. "Ya beni yanlış anlarsa? Ya onu çok üzersem? Ya benden uzaklaşırsa?" diyorsun kendi kendine. O iç sesi, seni durdurmaya çalışıyor. Öğretilmiş korkularının, eski yaralarının sesiyle fısıldıyor kulağına. Ama şunu unutuyorsun: Sevgi, sadece hep vermekle, hep susmakla, hep idare etmekle büyümez. Gerçek sevgi , iki ruhun birbirinin sınırlarına saygı duyarak, o sınırları anlamaya çalışarak, farklılıklarına şefkatle yaklaşarak bir arada kalabilmesiyle gerçek olur. Gerçek sevgi, korkunun değil, anlayışın üzerine kuruludur. Biri seni ancak ve ancak kendini ezdiğinde, hep alttan aldığında, hep susup fedakarlık yaptığında...