Aşk Üzerine Düşünceler
Aşkın yaşı olmadığına inanıyorum. Seni bulmasının da belli bir zamanı ya da kuralı yok. Doğru yer, doğru zaman ve uygun koşullar oluştuğunda aşk zaten seni bulur. Ama şu soruyu kendime sormadan edemiyorum: Bu aşk yolculuğu sırasında daha ne kadar yanlışa çarpmamız gerekecek? Doğru kişiyi nasıl bulacağız? O bizim karşımıza çıkacak mı ya da ne zaman karşımıza çıkacak? Bu sorular üzerine düşünmek beni zaman zaman çıkmaza sokuyor.
Geçenlerde bir film izledim. Filmde 2. şansın
verilebileceğine dair bir sahne vardı. Bu sahne beni derinden etkiledi. Ancak
kendimi düşününce, ben asla 2. şansı vermeyen biriyim. Bir davranışı hata
olarak görüyorsam, adeta keskin bir bıçak gibi o kişiyi hayatımdan çıkarıyorum.
Pire için yorgan yakmak derler ya, işte tam olarak öyle bir tavır. Ama bu
davranışımın ne kadar doğru olduğuna emin değilim. Bu, beni daha doğru bir
insan mı kılar, yoksa gereksiz yere sert mi davranıyorum?
Beni en çok etkileyen şeylerden biri de şu cümleydi:
"Ama bu güçlü duruşun ve özgüvenine rağmen kendini sevilmeye layık
görmüyorsan, YANILIYORSUN." Bu cümle adeta zihnimde yankılandı. Acaba bu
yüzden mi âşık olamıyorum? Kendimi sevilmeye layık görmediğim için mi? Belki de
işin başı kendimden başlıyor. Kendimi tanımadan, sevmeyi nasıl öğrenebilirim?
Belki de önce kendi içimde bir sevgi köprüsü inşa etmeliyim. Değişim
gerekliyse, nereden başlamam gerekir? Ya da hiç değişim yapmadan, “Beni seven
böyle sevsin” mi demeliyim?
Bu düşünceler beni bir iç hesaplaşmaya sürüklüyor.
"Kendini sevmek" gibi basit görünen ama derinlerde karmaşık duygular
barındıran bir kavramı çözmek, aşk yolculuğunda en önemli adım olabilir.
Sevilmeyi hak ettiğime dair inancımı yeniden kazanmak, belki de mutluluğun
anahtarıdır. Ama ya bu değişim beni ben olmaktan uzaklaştırırsa? Sorular
çoğalıyor, cevaplar ise bir bilmece gibi zihnimin derinliklerinde dolaşıyor.
Bu sorular, özellikle de aşk ve benlik üzerine düşünülmesi
gereken sorular. Belki de aşk, öncelikle kendimizi sevebilmemizle başlar. Ancak
bunu bilmekle hissetmek arasında büyük bir fark var. Belki de şu anki
düşüncelerim bile sadece kendi kendime kurduğum birer hayalden ibaret. Ama şu
bir gerçek: Çok sevmek ve çok âşık olmak bir yana, asıl mesele, gerçekten mutlu
olabilmek. Mutluluk, bazen bir anın içinde gizlenir, bazen de uzun bir
yolculuğun sonunda karşımıza çıkar. Önemli olan, o mutluluğu fark edebilecek
bir farkındalığa ve iç huzuruna sahip olmak. Çünkü mutluluk, aslında onu
aramaktan çok, kendi içimize dönüp elimizdekilere şükretmekle başlar.
Peki sizce, mutluluk ve kendini sevilmeye layık görmek
arasındaki bağlantı nedir? Değişim yapmadan mutluluğu yakalamak mümkün mü,
yoksa mutluluğun yolu değişimden mi geçer?
Yorumlar
Yorum Gönder